Ülkemiz birincil enerji talebi 2012 yılında 119,5 milyon TPE olarak gerçekleşmiştir. Birincil enerji talebi içerisinde doğal gazın payı %32, kömürün payı %31, petrolün payı %26, hidrolik enerjinin payı %4 ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının payı %7’dir. Birincil enerji talebimizin sektörlere göre dağılımı incelendiğinde; %27’sinin sanayi, %26’sının konut ve hizmet sektörü, %14’ü ulaştırma ve %24 çevrim sektöründe kullanılmıştır.
Verilere göre bakarsak sanayi/insan faktörlü tüketimin oranı birbirine yakın. Sanayi faktöründeki enerji tüketiminde bir tasarruf yapamayacağımıza ve sınırlanması söz konusu olmadığına göre ulaşım+konut ve hizmet sektörlerinin toplamı bile ne kadar çok kişisel enerji ihtiyacımızın olduğunu gösteriyor. Osman_eren beyin dediği gibi teknolojinin getirdiklerini hiçe sayıp herşeyi hayatımızdan çıkarmak sadece teknolojinin negatif yönlerinden kurtulmamız ile sınırlı kalacak. Ben de aynen katılıyorum buna. Ben kendi gözlemlerimden derlediğim bilgileri paylaşmak istiyorum. Ülkemizde küçük, orta ve büyük ölçekli şehir ve kasabaları gezip görerek farkına vardığım bir durum, büyük şehirlerin enerjiye diğer bölgelere göre daha vazgeçilmez bulması yönünde olmuştur.
Küçük yerleşim alanlarında insanlar eve bağlı değiller. İş gücüne sahip kişiler günün büyük bir bölümünü dışarıda; tarlada, kahvehane, komşu ziyaret ve günler gibi kişilerin bir arada toplaştıkları alanlarda zaman geçiriyorlar. ister istemez enerji tükettikleri alan küçük olmuş oluyor. Gece sadece tv izleme, günlük işleri yapmak kalıyor. Gençler ise geziyor, spor yapıyor, okul ve başka aktiviteler ile zaman geçiriyor. Bizim gibi teknolojinin içine gömülmüyor. Birçok yer varki teknolojik başka alternatifi olmadığı için bunu yapıyor. (NASA vardı da biz mi gitmedik gibi...) Orta ölçekli yerleşim alanlarına geldiğimizde ise genelde memur tabanlı yaşantının olduğunu görüyoruz. Burada da genellikle küçük aile yapıları olduğundan iş gücüne sahip kişiler günün büyük kısmını dışarıda, eşleri ise ev işi veya onlarda ev ekonomisine katkı sağlamakla zaman geçiriyorlar. Gençler biraz daha teknolojiye gömülmüş olsa da alternatifleri az olduğundan spor, sinema, gezi veya okulda zamanlarını geçiriyorlar. Bugün bakarsanız Trabzon, Çanakkale, Balıkesir, Erzurum, Kars, Rize, Ordu, Hakkari, Sivas, Afyon... gibi küçük ve orta ölçekli şehir ve kasabalarında durum böyledir. Bu şehirlerde zaten sanayi az hatta yok denilebilir. Yani burada yaşayan kişiler kendi coğrafyasındaki kaynaklar ile sorunsuzca hayat sürebilir. Kendi kendilerine yetebilecek potansiyelleri varken oradaki enerji gidip büyük şehirleri beslemeye çalışıyor. Bugün elektik kesildiğinde bile ne kadar aciz olabileceğinizi görüyorsunuz. Ben küçük yerleşim alanlarında yaşadığımda cidden televizyonu açmayı unutuyordum. Dışarıda gezmek, toplum içinde olup konuşup eğlenmek varken PC başında zaman geçirmek ne kadar bağımlı olduğumuzunda göstergesidir. Buradan yaptığım tespit geçmişe göre ne kadar da toplumsal aktivitelerden uzaklaşmış olduğumuz. Şu anki sistem sadece okula git çalış, başarılı ol sınavları kazan. Sanki herkes mühendis, doktor, öğretmen olma zorunluluğu varmış gibi... Zaman içerisinde belkide en büyük kaybımız SPOR aktivitelerinin artık eskisi gibi olmaması. Kimse spor yapmanın para kazandıracak bir iş olmadığını düşünüp okumak için çocuklarını zorlaması. Yıllar içerisinde sadece okuyup, pc başında zaman geçirince daha da iyi anlaşılıyor bu durum. Büyük şehirlerde sürekli bir yere yetişme, tatmin olma isteği, yeni bir şey geldi mi onu almak için hırslar... Sürekli bir şeyleri tüketme, yenisini alma isteği. Artık küçük çocuklar bile dışarıda top oynamıyor, PC başından oynuyor. Buraya kadar olan kısım hepimizin malumu, ben sadece sosyolojik yönden enerji tüketiminin büyük şehirlerde daha fazla olduğunu vurgulamak istedim. Az yerleşim olan yerlerde burada HES olmasın derken haklı sebepleri varken, büyük şehirden birisinin çıkıp santrale gerek yok demesi gülünç oluyor... Zaten ihtiyaç büyük şehrin ama vagon diğerlerinde...
Sosyolojik kısmı bu saatten sonra değiştiremeyeceğimize göre, büyük şehirler için yapılması gereken başka tasarruf yöntemleri geriye kalıyor. Elektrik saatleri akşam tarifesinde daha ucuz elektrik veriyor. Gece 10:00 dan sonra bulaşık, çamaşır makinelerini bile çalıştırsanız tasarruf etmenizi sağlayacak. Eğer elektrikli şofben türü birşey kullanıyorsanız bu saatten sonra yıkanmak da yine tasarruf sağlar. Bunlar alışkanlık kazandırılarak çok basit ve pratik yapılabilecek işler ama ne yazık ki çoğu kişi aldırış etmiyor, sonra da enerjiye ne gerek var diyor. Aynı şekilde evinize gelen su vanasını tam açık tutmak yerine 3/4 açıklıkta tutsanız, hiç farkına varmadan fazla suyun kaybına engel olursunuz. Musluktan güldür güldür akan su ile elinizi yıkamak yerine normal debide akan suda yıkamak arasında hijyenik bir fark yok
Çamaşır yada bulaşık makinesi için yetmiyorsa debi o zaman eski konumuna getirin bitince düzeltin diyeceğim, kim uğraşacak onunla diyenler çıkacak
Sonra da bizim enerjiye ihtiyacımız yok derler ama... Bunlar dışında ev yalıtımı en önemli faktördür. Mantolaması standartlara göre yapılmış bir bina enerji tasarrufu açısından kayda değer oranda hem yazın hemde kışın fayda sağlayacaktır. Çoğu evlerde kombi kullanılıyor, merkezi sisteme göre daha fazla fatura ödüyorlar. En büyük nedeni siz ısınırken komşunuz ya evde yok yada pahalı diye açmamış. Durum böyle olunca sizin enerji komşularınıza dağılıyor
Bu kışı da komşudan sağladık bakalım... Merkezi sisteme geçilmese bile en azından yarı merkezi sisteme geçilmesi şart olmalı. Şöyle ki komşunuzun kapısında bir sayaç olacak ve aynı merkezi sistemdeki gibi tüm dairelerde devir daim işlemi olacak. Komşunuz evde olmadığından bu sistemin tamamını kapatmak yerine en fazla %70 lik kısmını kesebilecek. Bu %30'luk veya daha az oranlarda bile eve giren sıcak su, kapalı olan daire içerisinde kalacak. Zaten yalıtımlı bir bina olduğundan dolayı bu enerji başka yönlere dağılmaz. En önemlisi sizden komşulara geçen ısı miktarı önemli ölçüde düşmüş olacak. Ayrıca bu sistemi dışarıdaki havanın şartlarına göre ayarlayıp (termostatlı) dairelere eşit sıcaklık veya iklime göre ısıtma sağlaması da mümkün. Bunlar gibi birçok tasarruf sağlanacak, en azından gelen faturalardan şikayet edenlere yol gösterecek çok fazla alternatif var.
Bu iki olguyu benimsememiş kişilerin çıkıp bizim nükleere, termik veya başka bir kaynağa ihtiyacımız yok demelerini anlamlı bulamıyorum ne yazıkki. Enerjinin en büyük tüketildiği yerler belli, kimsenin de üstüne düşeni yaptığı yok sadece o olmasın demesini biliyorlar. Enerji çeşitliliği çok önemli. Termik olsun, güneş, hes veya rüzgar gibi daha sayamadığımız kaynakların artması hem askeri, hem siyasi hemde ekonomik açıdan getirisi fazla olacaktır. Bugün nükleerin nereye kurulacağı tartışılabilir ancak nasıl işletileceği, sonrasına ne olacak, nerede saklanacak gibi sorular her zaman için olacaktır. Sağlık sektöründe bile nükleer ve kimyasal atıklar oluyor bunları da koruyan, saklayan, imha etmeye çalışan yine aynı devlet. Yine bizim ülkemizde. Ayrıca tarımda kullanılan ilaç ve diğer kimyasallar da düşünüldüğünde doğa kirliliği insanın olduğu her yerde zaten. Cidden ülkemizde bir nükleer santral olmasa siz potansiyel tehlikeden kendinizi uzak mı görüyorsunuz??