Meryem 17 yaşında gencecik bir kızdır. Babasının onu odada baygın bulmasıyla birlikte tecavüze uğradığı anlaşılır. Ailesi büyük bir yıkıma uğramış ve utanç içerisine girmişlerdir. Meryem’i suç kendisininmiş gibi bir ahıra kapatarak intihara zorlarlar. Eğer intihar etmezse amcasının oğlu olan Cemal onu öldürecektir. Meryem intihar etmez, Cemal de öldürmeyi istemez. Fakat törelerin dediği neyse o olduğu için mecburi olarak kabul eder.
Cemal onu köyün içerisinde ölüdürmeyecektir bu yüzden İstanbul’a götürür. Meryem’le birlikte köprüye giden Cemal, ona atlamasını söyler. Nitekim Meryem tam atlayacağı anda Cemal onu tutar ve olaylar bu merkezden gelişmeye başlar.
Kitap Anadolu halkının töre cinayetlerini ele alırken coğrafyanın insan üzerindeki etkisini vurgulamış. Her ne kadar okurken gerçekliğe dair içselleştirme mümkün olamıyorsa da nice hikayelerin olduğu içten içe bilindiği için kitaba biraz kızgın biraz da hüzünle bakmak mümkün hale geliyor.
Kitapta işlenen konular şeyhlerin baskısı altındaki insanların çaresizliği ve bu çaresizliğin insanların hayatlarını değiştirebilmesi. Aynı zamanda doğu ve batı ikilemini bir Türk filmindeymişçesine aktaran yazar, üslubunu diğer romanlarında olduğu gibi koruyarak sağlamış. Fakat bazı okurlarca sürekli aynı şeyden bahsediyormuş gibi bir izlenimin de olması mümkün. Nitekim bu coğrafya içerisinde, romanda bahsedilen olayları belki de yaşamış binlerce köyün varlığı duyumsanabilir.
Kitapta toplumun çürüyen yapısı dile getirilirken diğer bir yandan dini yozlaştırmanın ve kendi emellerine alet etmenin yanları gösterilmeye çalışılmış. Kitapta çok sert eleştiriler yapan Zülfü Livaneli, romanda bahsettiğinin tam tersi bir duyguyu kitabın adı yapmıştır.
Kitaba dair en ince işlenmiş konulardan bir tanesinde karakterlerin kurgulanış biçimi. Meryem’in saflığını bekarete bağlayan aile üyelerinin zalimce eylemlerinin ne kadar da ileri boyutta olabileceğini gösteren Livaneli, kültürün insanları değil; insanların kültürü yönetmesini savunarak Türkiye’nin en büyük sorunlarından birini dile getiriyor. Cemal’in törelere karşı başkaldırması, sevgiyle birlikte büyük bir öz disiplini de beraberin de getiriyor.
Kitabın sonuna doğru ilerledikçe belli başlı bağlantılar okuyucu gözünden belli başlı kopukluklar yaşanabilir. Bu, Zülfü Livaneli’nin roman yazarken pek de başarılı olamadığı bir konudur. Bunun sebebi Livaneli’nin son sayfalara girerken aceleye getiriyormuş gibi yazmasıdır.
“Aptallık bu memlekette o kadar yaygın ki, kapıyı pencereyi sıkıca kapamazsan havayla bile içeri girer. Dünyanın en bulaşıcı hastalığıdır aptallık.”