Bir ziraatçı kendini nasıl geliştirir? Ben bu soruya işin teorik ya da laboratuvar kısmından daha ziyade işin köylü kısmını irdelemeye çalışacağım.
Birinci olarak bu bölümü sevin; her şeyiyle. Tezeğinden faresine, otundan samanına, toprağından suyuna kadar. İnsanlar tezek kokusundan burunlarını tıkarken sizin o kokuyu içinize çekmeniz gerekir. Bir ineğin doğumundan diğerleri kusarken, sizin bir mucizeye tanık olma anının tadını çıkarmanız gerekir.
Genel itibariyle mesleğimiz insanlarla, özellikle köylülerle alakalı olduğu için insanlarla iletişimimiz çok iyi olmak zorundadır. Nerede nasıl giyinip nasıl hitap edebileceğimizi bilmek zorundayız. Örneğin bir köylünün karşısına takım elbiseyle veya ojeli tırnaklarla çıkarsak bunun sonunda sadece dalga konusu oluruz.
Doğal olmasını bilmek zorundayız. İşimiz bu. Bunu sakın unutmayın. Bizler doğanın işleyişini bilmek zorundayız. Onu çözmek onunla yaşamak zorundayız.
Bir kimyacı kadar olmasada kimyayı iyi bilmek zorundayız. Özellikle fizyolojiyi.
Merak etmeliyiz. Her şeyi sorup sorgulamalı ve sürekli araştırmalıyız. İyi bir araştırma yapmadan kesin hükümler vermemeliyiz. Unutmayın işimiz canlılarla (toprakta dahil) var olan sıkıntının birden fazla sebebi olabilir. Bunu bilerek hareket etmeliyiz.
Çiçek yetiştirmeliyiz. Bazen de öldürmeliyiz işimiz gereği. Bir doktor düşünün. Bir insanı nasıl tedavi etmesi gerektiğini öğrenmek için önce onu neyin hasta ettiğini veya öldürdüğünü öğrenmesi gerekir. Bu bizim içinde geçerli. Bir bitkiyi veya hayvanın nasıl yaşayacağından ziyade ki onlar her zaman yaşamanın bir yolunu bulur. Biz onları neyin yok edebileceğini bilmemiz gerekir.
İdealist olmamız ve sabırlı olmamız gerekir. Daha önce köylülerle uğraşan meslektaşlarım bilir. Genellikle bizim ülke insanımız bildiği şeylerin yanlış olduğunu kabul etmezler. Dahası bunu öğrenmekten nefret ederler. Yani onlara doğruyu yanlışı öğretmek için karnınıza iyi sancılar girer diyebilirim. İdealistliğinizi sadece kendinizi geliştirmek için kullanın. Çiftçinin gözünde kesinlikle idealist olmayın. Bunu pek sevmezler. Bilinçli olanlar dışında
Ziraatın her konusunda ufakta olsa bilginiz olsun. Özellikle maddiyat kısmında bu biraz daha fazla olmalı. Çünkü bizim işimiz para odaklıdır. Onlara önereceğimiz konularda parasal olarak öncesinden, özellikle kısa vadede tatmin edici sonuçlar sunmak zorundayız.
En önemlisi… Kıvırmayı iyi bilin. Önceden söylediğiniz tek bir şey yanlış olabilir. Bilmiyor olabilirsiniz. Mantık olarak baktığınızda bunda ne var diye bilirsiniz. Fakat bu iş köylü kafasında o şekilde olmuyor. Söyleyeceğimiz tek yanlış veya bilmediğimiz tek bir şey onların nazarında bütün doğrularımız silip atar. Örneğin bir bitkide sıkıntıyla karşılaştık. Sebebini bilmiyoruz. Yapmamız gereken şey bildiğimiz birkaç şeyi söyleyip daha ayrıntılı araştırmamız gerektiğini söylemeliyiz. İşin püf noktası birkaç şey söylemekte yatıyor.
Sularına gitmeyi bilmeliyiz. Karşımızdakiler çokta halden anlayan kişiler değil (tecrübelerle sabit). Fakat bu onların söylediği şeyleri yapacağımız anlamına gelmez. Birinci olarak onların dilinden konuşmayı öğrenmemiz gerekir. İkinci olarak onlardan daha çok şey bildiğimizi onlara kabul ettirmeliyiz. Üçüncü olarak keskin olamayız. Onlarında fikirlerini dinlemeliyiz.
Onlardan biri olmamız gerekiyor. Bunun anlamı kahvedeki Ahmet, Mehmet değil. Bir mühendis olarak sınırımız olmalı. Fakat onlara yukarıdan bakmamamız gerekir. Birlikte çay içmeli yemek yememiz gerekebilir. Oturup hal hatır muhabbeti yapabilmeliyiz. Yalnız dediğim gibi sınırları koruyarak. Aksi halde onların gözünde kahvedeki Ahmet, Mehmet olur çıkarız.
İşimiz zor. Sonuçta insanla uğraşıyoruz. Ne diyelim. Allah hepimize kolaylık versin.
İlginizi çekebilecek diğer yazılarımız: