California gölü, şu ana dek rastlanan en garip doğa olaylarından birine ev sahipliği yapıyor; yürüyen kayalar. Buradaki kayalar, ıssızlığın ortasında, kurumuş bir gölden arta kalan düzlükte uzun mesafeler boyunca hareket ederek yer değiştiriyor. Bazıları 300 kilogram ağırlığında olan Ölüm Vadisi kayalarının, sert ve kuru zeminde imkânsız olarak görülen bir şey yapıp, geride izler bırakarak “yürüyor” olmaları herkesi şaşırtmakta. Üstelik 20. Yüzyılın başından bu yana durumu araştırmak için bölgeye akın edenlerin hiçbiri onları hareket haindeyken yakalayamadı. Sanki bunu kimsenin bakmadığı sırada yapıyor gibiler.
60’lı yıllarda yerel jeologlar, yürüyen kayaların sırlarını açığa çıkarabilmek için bir kaya gözlem programı oluşturdular. Araştırmada, en ağırı 25 kilogram olan 30 adet kaya işaretlendi ve nasıl yer değiştireceklerine dair ipuçları elde edilmeye çalışıldı. İşaretli kayaların 28’i yedi yıllık bir süre içinde defalarca yer değiştirirken, geri kalan iki tanesinin sabit kaldığı görüldü. Ayrıca birbirine yakın olan kayaların, uzun mesafeler boyunca paralel hareket ettikleri de anlaşıldı. Yine de bir süre sonra farklı yönlere saparak birbirlerinden uzaklaştıkları tespit edildi. Hareket edenlerin bazıları 200 metreden uzağa ulaştı. Kayaların yerde bıraktığı izler analiz edildiğinde, saniyede 1 metre yol alabildikleri görüldü. Kayaların bir kısmı daha az, bir kısmı daha çok hareket ediyor. Bazılarıysa birkaç yıl boyunca hareket ettikten sonra uzun yıllar boyunca sabit duruyor. Ve bu 28 kayanın büyük çoğunluğunun kış aylarında yer değiştirdiği anlaşıldı. Bu nedenle, takip eden yıllarda ortaya atılan teoriler, buz ve rüzgarların kayaları bir şekilde etkilediği üzerine yoğunlaştı. Ama kaygan su yosunları ya da sismik salınımlar nedeniyle hareket etmiş olabileceklerini düşünenler de var. Peki yıllarca sabit durup sonra bir anda metrelerce yer değiştirmelerine sebep olan şey ne olabilir?
Yürüyen Kayaların Sırrı
2011 yılında kayaları takibe alan kalabalık bir araştırma grubu, geçtiğimiz yıl yer değiştirdikleri ana tanıklık edip bu sahneyi kamerayla kaydetmeyi başardı. Böylece hareketin tüm detayları açıklanmış oldu.
Bir hava istasyonu kurarak 15 adet kayayı GPS ile takibe alan araştırmacılar, kayaların dakikada birkaç metre hızla ilerlediğini tespit ettiler.
Aslında bu çöl son derece kuru. Buna rağmen, bulunduğu bölgeye yılda birkaç santimetre yağmur düşüyor. Kış aylarında yağan yağmur, zeminin bazı bölümlerinde hafif bir eğim oluşturmakta. Bu nedenle kimi yerlerde daha fazla su birikiyor. Kimi zaman su birikintisinin birkaç santimetreyi bulduğu da oluyor. Sular yer yer donarak buz kalıplarını meydana getiriyorlar. Geceleri hava sıcaklığı çok düşük olduğundan çölün tüm yüzeyi donuyor. Bu sırada buz tabakası 3 ila 6 milimetre kalınlığa ulaşıyor. Ama çok kalın olmadığı için kayalar buzun içine gömülmüyor. Güneş yüzünü tekrar gösterdiğinde buz erimeye başlıyor, geriye serbestçe hareket eden büyük birikintiler bırakıyor. Rüzgar, birkaç milimetre kalınlığındaki bu yığınların üzerinden estiğinde, artık suyun etkisiyle yumuşamış olan yüzeyde kolayca kayabilecek duruma gelen kayaları harekete geçirerek metrelerce sürüklenmelerini sağlıyor. Kayaların hareketini yönlendiren faktör rüzgar olduğu için, onun yönü değiştikçe hareket yönleri de değişiyor. Öncesinde yapılan tahminlerde, rüzgar ne kadar kuvvetli eserse essin, böyle ağır kayaların buzun üstünde bile kolayca kayamayacağı iddia ediliyordu. Neticede bu iddiaların yanlış olduğu, durumun çok basit bir açıklamayla çözüldüğü görüldü.
Yürüyen kayalar için Sonuç: Geriye en ufak bir şüphe bırakmadan çözüldü.