İnsan ve odak arasındaki ilişkiyle ilgili derin cümlelere girmeden önce bu iki kavramın zihinlerimizde neleri çağrıştırdığını ve hangi düzlem üzerinde kesiştikleri üzerine biraz konuşalım. İnsan yaratılışı gereği aciz bir yapı üzerine hayatını sürdürmektedir. Doğum ile ölüm arasında geçen bu süre zarfında farklı olmak isteyen bireyler içinde bulundukları aciziyetlerine en verimli hale nasıl gelebilirsiniz sorusunu yönelterek onları bir merkezde toplamak isterler. Merkezlerin isimleri, özellikleri ya da fonksiyonları kişilerin amaç ve gayelerine göre şekillense de bir kavram etrafında şekillenmektedir diyebiliriz. Biraz durup düşündüğümüzde, bizler bu noktada zihinlerimizde çağrışan kavramı “ODAK” olarak ifade etmekteyiz.
Peki, insanların hataları ve eksiklikleri çok yoğun bir şekilde hayatlarını esir etmişken hedefledikleri merkeze nasıl tam anlamıyla gelebilir ve istediklerine kavuşabilirler? İşte bu noktada biraz soluklanıp kendimizle bu soru arasında yorucu fakat bir o kadar da tatlı bir köprü kurmalıyız. Köprü’nün ne anlam ifade ettiğinden ve nasıl inşa edilebileceğinden bahsetmeden önce şunu bilmeliyiz ki bizler sadece düşünen varlıklar değil ayrıca duygulara da sahip olan varlıklar olduğumuz için yazımız içerisinde aktarılacak olanları düşüncelerinizle algılayabilir fakat güçlü bir kalple ancak kontrol edebilirsiniz.Bilinen birkaç yanlış üzere köprü hakkında konuşmaya başlayabiliriz.
İlk bilinen yanılgıdan sizler için bahsedecek olursak odak olarak ifade ettiğimiz kavramın aslında dikkat dağılması sebebiyle bozulmamasıdır.Bu yanlış anlaşılma üzerinden düşünecek olursak “AŞIRI UYARILMA” dediğimiz beynin birden fazla işi gerçekleştirme isteğinden kaynaklı bir problem olduğunu gözlemleyebiliriz.
Bu yanılgının altında zihinlerimizi meşgul etmediğimiz süre boyunca beynimizi nasıl tek bir merkezde toplayabiliriz konusunu üzerine düşünebileceğimiz bir zaman aralığına sürüklemiş oluruz. Diğer bir yanılgı ise “KONSANTRASYON” ile ilgilidir. Olumsuz ve sürekli tekrar eden cümleleri beyinlerimizin içerisinde gezdirdiğimiz vakit esnasında odak kavramını kendimizden uzaklaştırıyoruz. Uzaklaştırdığımız odak olmasına rağmen konsantrasyon olarak adlandırdığımız başka bir kavram üzerinden kendimizi eleştiri oklarına maruz bırakıyoruz.
Son bir yanılgı olarak beynin ve kalbin birbirinden bağımsız olduğunu düşünerek işlerin yürütülmeye çalışılmasını vererek bitirebiliriz. Bu yanılgı yukarıda ifade etmeye çalıştığımız iki yanılgıdan daha kritik olup odak konusu üzerindeki en önemli hususlardan biridir.Bireyler duygularından herhangi birinin yoğun bir şekilde üzerlerine doğru bir baskı oluşturacak şekilde geldiğini gördüğünde hal ve hareketlerinde geçici ya da kalıcı da olsa değişimler gerçekleştirebiliyorsalar yaşamını sürdürebilmek için fonksiyonları yerine getirebilmek adına da bir o kadar çaba sarf etmek zorundadırlar.
Beynin ve kalbin bu uyumuna bakarak odağı sadece beyinlerimize ya da kalbimize ait bir kavram olarak görmek ve ikisinden birine yüklemek bizlerin kurmak istediği köprüyü malzemesiz bırakacaktır. Şimdi sizleri başbaşa bırakarak en doğru köprüyü kendinizin belirlediği yol üzerinden kurabilmeniz adına başbaşa bırakıyorum. Zihninizin ve kalbinizin aynı çizgi de bir araya gelebilmesi temennimle…