Güzel çevre ve estetik, rahatlama ve mutluluğa yol açar. Estetik ve güzellik felsefenin incelediği konular olarak yorumlanabilir ancak bir inşaat mühendisi ve mimarın da konuyla ilgilenmesi gerekir. Mühendisin amacı elbette kalıcı bir yapı tasarlamaktır, aksi takdirde toplum, çevre ve meslek bundan zarar görebilir. Yapıda estetiği ön plana çıkarmak aslında mühendisin kendi çıkarınadır denebilir.
Özellikle yurt dışına gezmeye gidenler fark etmişlerdir. Birçok yerde nereye gitsen güzel yapılarla karşılaşırsınız. Dar gelirli insanların bile oturduğu apartmanların kendine has estetiği ve görünüşü vardır. Örnek verecek olursak Ukrayna – Lviv. Geçen yıl Erasmus+ projesiyle gidip gördüğüm Lviv’de birçok sokak dolaştım ve estetik açıdan absürt hiçbir yapıya hemen hemen rastlamadım.
Burası Lviv’de geliri yüksek olan insanların yaşadığı bir yer değil, ortalama gelire sahip olan insanların yaşadığı bir sokak. Kiralar 700 TL falanmış bu sokakta. Yapılardaki estetiğe ve çizgiye bakın, mükemmel duruyor.
Burası da İstanbul’da yüksek gelirli insanların yaşadığı Etiler’den rastgele bir apartman. Kirası 4500 TL olan bir apartman. Dikkat ederseniz Bağcılar falan değil direkt Etiler. Bu gösterdiklerim yurtdışında tüm apartmanlar güzel, bizimkiler çirkin anlamına gelmiyor. Onların istisnaları bizim genelimiz gibi…
Burası da Çağlayan’daki yapılar. Herhangi planlama yapılmadan rastgele konmuş yapılar hem adres bulmayı zorlaştırıyor hem de görsel açıdan çirkin duruyor. Türkiye’de ortalama apartman denince estetikten yoksun ve herhangi bir üsluba sahip olmayan boyalı ilginç yapılar geliyor aklıma. Burada problem tam anlamıyla yapıların çirkin gözükmesi değil. Oralarda yaşayan milyonlar olarak bizler farkında olmasak da ruhsal açıdan oldukça etkileniyoruz. Bunun gelir düzeyiyle falan da çok alakası yok. Tamamen bunları çizen ve yapan mimar – mühendislerin suçu gibi geliyor bana.
Bir de Haydarpaşa Tren Garı’nı inceleyelim. 1908 yılında yapılmasına rağmen yapıdaki estetiğe, güzelliğe bakar mısınız. Baktıkça insanın içi açılıyor. Yandaki fotoğraf ise Haydarpaşa Tren Garı inşasında çalışanların “şurayı da konaklamak için yapalım” diyerek ayaküstü yaptıkları şaheser.
Biraz geçmişe gidersek Türkiye’de estetik ve yapı denince akla gelen ilk isim elbette Mimar Sinan’dır. Eserlerine bakıldığında taşlardan resmen anlam çıkarabiliyoruz, bu denli estetik ve mimari açıdan sağlam yapılar inşa etmiştir. Cami inşa ederken tasarladığı ısıtma sistemleri, yapılara yüklediği anlamlar, yapının nereden bakılırsa bakılsın ihtişamlı gözükmesi ve o yıllarda uyguladığı ve şu an hala birçok mühendisin hesaplayamayacağı denklemleri çözmesini saymıyorum bile…
Süleymaniye Camii’ni incelersek bunu daha iyi anlarız. Çevresindeki alakasız apartmanlar bile yapının ihtişamını bozamamış. Mimar Sinan bu eseri yaparken resmen taşlara anlam yüklemiş. Bunları çizim programları kullanmadan hesaplayıp yapabilmek de tartışılmaz mükemmel bir yetenek.
Bir de buraya bakalım; binaların şeklinin bozukluğu, yüksekliklerinin alakasız olması, plansız bir şekilde inşa edilmesi ne kadar da göze batıyor. Yukarıdaki yüksek gerilim kablolarının estetik olarak bozukluğunu ve bir elektrik – elektronik mühendisliği öğrencisi olarak yaydığı elektromanyetik alanın zararından hiç bahsetmiyorum bile…
Özetle bunlar istenince yapılabilen şeyler aslında. Tamamen yapıyı tasarlayan mimar – mühendisin yeteneğine ve yapılarla ilgilenen müteahhite bakıyor. Yazının girişinde söylediğim gibi güzel yapılar tasarlamak aslında mimarlar – mühendislerin ve toplumun kendi çıkarınadır. Güzel yapılar turistik açıdan ülkemize katkı sağlayacağı gibi toplumda da neşe ve rahatlık uyandırır. Herkesin müteahhit olmaya çalıştığı günümüzde bu sorunları nasıl aşarız bilmiyorum ama devlet eliyle bir şeylerin sınırlandırılması, düzenlenmesi ve planlanması gerektiği kesindir. Yazıyı yazmadaki amacım asla birilerini eleştirmek veya küçümsemek değil; geçmişte yaptık, şimdi neden yapmıyoruz – imkanımız varken neden daha iyisini yapmayalım sorularına cevap aramak…