1-) Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
1988 yılında Ankara’da doğdum. 2006 yılında Gazi Anadolu Lisesinden mezun oldum ve daha sonra Bilkent Üniversitesini burslu kazandım. 2010 yılında Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden mezun oldum. Hemen akabinde Washington’da Microsoft’un genel merkezinde iş buldum ve yaklaşık sekiz yıldır orda çalışıyorum. İki farklı takımda çalıştım; ilk olarak Dot Net yazılım geliştirme platformundaydım, daha sonra Skype takımına geçtim. Şuan da Skype’ın kurumsal versiyonunun server kısmında çalışıyorum.
2-) Bilgisayar Mühendisliği sizin mi tercihiniz?
Benim tercihim oldu. Aslında herkes gibi bende şu hataya düştüm: Bizim ülkemizdeki en büyük problemlerde biri, üniversite giriş sınavından alınan puanın maksimum fayda kullanımının o puanın yetebileceği en büyük bölümü en üste yazma olarak algılanıyor olması. Aslında bu büyük bir sorun. Çünkü benim kendimi tanımamdan ötürü en iyi yapabileceğim meslek Bilgisayar Mühendisliği, tabi liseden mezun olurken bu düşüncede olmayabiliyorsunuz. Bilgisayar Mühendisliği isteseniz bile, örneğin bir Elektrik- Elektronik mühendisliği bilgisayar mühendisliğinden daha fazla puana sahip olduğu için sizden daha yüksek puan alıp oraya gitmeniz bekleniyor. Hâlbuki bunun böyle olmaması lazım, insanların neye eğilimi varsa onu yazması lazım. Bilgisayar Mühendisliğini seviyorlarsa en üste yazmaları lazım, Endüstri Mühendisliği istiyorlarsa onu en üste yazmaları lazım, yeteceğinden çok daha fazla puan alsalar bile oraya gitmeleri lazım. Bende ilk başa başka tercihleri yazdım ama iyi ki gelmediler, iyi ki Bilgisayar Mühendisliğini kazandım. Keşke üstündeki tercihleri hiç yazmasaydım diyorum. Günümüzdeki öğrencilere tavsiyem bu olur; hedefinizi belirleyin onu en üste yazın.
3-) Hangi özelliğinizi gördüğünüz için bu mesleği tercih ettiniz ve sizce kimler bu mesleği tercih etmeli?
Bu çok bilinçli olmadı. Bilgisayara, matematiğe ve sayısal bilimlere yatkınlığımdan dolayı tercih ettim. Ama şimdi kendime dışarıdan bakıp bu soruya daha net bir cevap verebilirim.Kesinlikle bu işi analitik düşünme yeteneğine sahip insanlara öneririm. Analitik düşünme yeteneği ne demek? Analitik düşünme, neredeyse bir bilimsel çalışma gibi, bütün problemlere bir hipotezle yaklaşıp, bütün bilgileri toplayıp bu bilgiler üzerinde problemi kökünden, en randımanlı şekilde, nasıl çözebilirim diye yaklaşmaktır. Bu hayatınızdaki en küçük problemden işlerinizdeki en büyük problemlere kadar yelpazesi olan bir süreç. Eğer analitik düşünme yeteneğiniz güçlüyse bu mesleği tercih etmelisiniz. Analitik düşünme yeteneğiniz hiç yoksa tamamen duygusal zekânız gelişmişse ve problemlere analitik yaklaşmak yerine daha düzlemsel, duygusal yaklaşıyorsanız bilgisayar mühendisliği sizin için doğru tercih değil.
Bilgisayar Mühendisliği aslında hayatınızdaki verdiğiniz kararlarda sizi biraz robotlaştırıyor ama bu güzel bir şey. Çünkü problemlerde doğru çözme eğilimi kazandırıyor. Mesela bir araba almak istiyorsunuz, analitik düşünme yeteneği olmayan bir insan şöyle yaklaşır: Ben şu arabayı seviyorum. Daha duygusal bir yaklaşım bence bu. Belki benzin tasarrufuna bakar en fazla, ekonomisi için başka hiçbir şeye bakmaz. Ama analitik düşünen bir insan, bütün arabaları önüne alır, hepsinin bir benzin tasarrufuna bakar, hepsinin bir yılda ürettiği onarım masraflarına bakar, dünyadan insanların kullanım oranına bakar, belki vergi oranlarına bakar, ülkenin enerji durumuna bakar. Elektrikli araba mı almalıyım? Benzinli araba mı almalıyım? Dizel araba mı almalıyım? Bunların hepsine bakar. Dizel, benzin farkından, yıllık sürüş miktarını hesaplayarak aradaki fiyat farkını kaç yılda çıkaracağını hesaplar. Bütün bu hesapların üzerine tabi ki hangi rengi sever, hangi arabayı sever bunu da ekler. Ama bunun hepsini koyduğunuz zaman bir iki tane seçenek elinizde kalır. Ve bu seçenekler tamamen mekanik çözümlemedir. Bu benim gözümde en harika problem çözümleme tekniğidir. Bu hayatınıza da böyle sirayet eder analitik düşünme yeteneğiniz.
4-) Bir şansınız olsa yine mühendis olmayı seçer miydiniz?
Ben kesinlikle tercih ederim. Mühendisliği de tercih ederim, Bilgisayar Mühendisliğini de tercih ederim. Şahsen benim için biçilmiş bir kaftan, bir meslek. Ben mesleğimi çok severek yapıyorum, çok eğleniyorum bunu yaparken. Bilgisayarlarla, yazılımlarla ilgili problem çözmeyi seviyorum. Ve tekrar seçecek olsam bunu seçerdim.
Soru 18: Çalışma saatleriniz nasıl ve günde kaç saat çalışıyorsunuz?
Cevap 18: Bu aslında Türkiye’de hiç çalışmamış olmakla beraber Türkiye’de çalışan arkadaşlarımdan Türkiye’deki çalışma ortamını üç aşağı beş yukarı biliyorum. Çalışma ortamından kastım bilgisayar mühendislerinin, yazılım mühendislerinin çalışma ortamı. Bu en farklı şeylerden birisi çalışma şekli. Özellikle Silikon Vadisi firmalarında, teknoloji firmalarında ve Microsoft gibi benim firmamda çalışma saatleri çok esnek. Bu ne demek? Yani sabah şu saatte gelin, akşam şu saatte mesai bitiyor gibi bir mesai kavramı yok. Ne var? Atıyorum, takımınızla yaptığınız rutin toplantınız var veya bir projede başladınız, o projede belli başlı toplantılarınız olacak.
Belli başlı beraber çalışmanız gereken insanlar olacak. Bu insanlarla birlikte çalışabiliyorsanız, bu toplantılara katılabiliyorsanız istediğiniz saatte gelip istediğiniz saatte gidebilirsiniz. Kimse size ‘Neden bu saatte işte değildin?’ ‘Neden erken gittin?’ ‘Neden geç gittin?’ gibi sormaz. Hatta bunun üzerine çok değişik saatlerde çalışan insanlar var. İşe tamamen öğlen gelip 12’de gelip geceye kadar çalışan insanlar var. İşe sabah 6’da gelip erkenden 2’de işten ayrılan insanlar var. Önemli olan sizin takımınızın çalışma şekli ve bu takıma ayak uydurabiliyorsanız, toplantılara katılabiliyorsanız hiç kimse size çalışma saatini sormaz. Bu bence çok önemli bir kavram. Niye? Çünkü bizler aslında mühendisler diyeyim, zihinleriyle iş yapan insanlarız. Yani sırtımızda taş taşımıyoruz sonuçta. Zihinleriyle iş yapan insanlar da en fazla randımanı zihinleri rahatken, yani stressiz ortamlarda yaşarlar. Şimdi bizim ülkemizde ben ne işverenleri suçluyorum ne çalışanları suçluyorum. Çünkü belli bir çekişme olmuş, bir yarış olmuş.
Çünkü insanlar, genelde işverenler herhalde işçilerini dolandırmaya kalkışmış, daha fazla çalıştırmaya çalışıyor. İşçiler işverenlerini dolandırmaya çalışıyor; az çalışarak, işten kaytararak. Bu birbirini dolandırma çabası da İngilizcede yine bir tabir var ‘race to the bottom’ diye, en aşağıya bir yarışa ulaşmış. Sen beni bu kadar dolandırırsan ben intikam için daha fazla dolandırırım. Ben seni daha fazla çalıştırırım, ben daha fazla işten kaytarırım, ben seni daha fazla çalıştırırım. Bu yarış nereye ulaşıyor? En aşağıya ulaşıyor. En aşağıda da herkes birbirine ‘Ben nasıl işten kaytaracağım?’ gözüyle bakıyor, öbürü de ‘Ben nasıl işten kaytarmayı engellerim?’ gözüyle bakıyor. Bu çok kötü bir sonuç maalesef. Microsoft’ta, Amerika’da böyle değil. Herkes kendi disiplinini kendisi sağlıyor. Herkes kendi işe geleceği saati kendi belirliyor. Çalışma saatini, çalışma disiplinini kendi belirliyor. Bu stresi azaltıyor. Stresi azaltınca randıman artıyor. Bu işten kaytarmalar oluyor anlamına da gelmiyor. Çünkü ortada bir performans var yani ortada çok net performans var. Mesela size bir iş verilmiş. Denmiş ki, şu projenin şu kısmını senden altı ay içinde bekliyorum bitirmeni. Ondan sonra demiş ki bir ay içinde şu noktaya gelmeni istiyorum, iki ay içinde şu noktaya, üç ay içinde şu noktaya deyip belki haftalık planlar da çizilmiş.
Hatta bu planlara siz de katkıda bulunuyorsunuz, çoğu zaman siz söylüyorsunuz. Bu iş yapılacak diyor belki müdürünüz size, siz de diyorsunuz ki ben bu işi bir ayda yaparım, iki ayda yaparım. Kendiniz çizdiğiniz için planı her şey ortada. Siz isterseniz gece çalışın, isterseniz sabah çok erken çalışın, isterseniz iki gün hiç çalışmayın, hafta sonu çalışın. Eğer ay sonunda iş o söylediğiniz noktaya gelmişse performansınız yerindedir, gelmemişse yerinde değildir. Böyle yargılanırsınız performans karşılaştırması yaparken, tutup ‘Neden 9 buçukta işe gelmedin?’ ‘Neden 8 buçukta işe gelmedin?’ ‘Neden 10 dakika geç kaldın?’ yüzünden değil. Çünkü bunun bir anlamı yok. Bir örnek vereyim. Diyelim ki akşamleyin bir misafiriniz geldi, yurt dışından veya şehir dışından. Çok eski bir arkadaşınız, sohbet muhabbet ettiniz, gece 3’e kadar muhabbet ettiniz, uyudunuz. Gece 3’te uyuduktan sonra sabah 8’de işe gitmeniz gerekiyor. Şimdi zorla 8’de uyanıp işe gitseniz, çalar saatlerle, uykulu haldesiniz.
Ne gibi bir yazılım yazabilirsiniz, ne gibi bir mühendislik yapabilirsiniz? İşte uyuklarsınız. Uyumanız gereken vakti uyumadan işe gittiğiniz zaman randımanınız yüzde yüz düşer. Dolayısıyla şimdi işverenler bunun farkında Amerika’da, öyle sizi zorlamıyorlar. Sen ne zaman randımanlı çalışabiliyorsan, ‘Kendini kötü mü hissediyorsun? Başın mı ağrıyor? Uykun mu var? Eve git uyu. Başka zaman çalışıp şey yaparsın. Sonuçta kendin planlıyorsun.’. Bu çok güzel bir şey ve çalışma saatleri böyle. Günde kaç saat çalışıyorsun? Teknik olarak yine sekiz saatlik çalışma prensibi mevcut. Kırk saatlik haftalar mevcut Amerika’da. Ama dediğim gibi, kimse sizin saatinizi ölçmüyor. Bir yere kart bastığınız yok. Bir hafta 45 saat çalışmışsınız, bir hafta 30 saat çalışmışsınız, kimsenin umurunda olmaz. Yapılan işi yerine getiriyorsanız sorun yok.
Soru 22: Microsoft’ta bizi ne gibi gelişmeler bekliyor?
Cevap 22: Şimdi en genel anlamda Skype Kurumsal aslında başka bir ürün tarafından değiştiriliyor. Onun adı da Microsoft Teams. Türkçeye geçti mi bilmiyorum. Takımlar diye çevirebiliriz belki, ama yeni ürün aslında bu olacak. Bu bayağı temelden bir değişim. Çünkü artık grup chatleşmesi üzerine yoğunlaşan, daha çok takım yani zaten ismi üzere takım takım iletişimi gruplayan bir mantaliteye sahip. Önceki chat uygulamalarında bireysel konuşmalar; yani ‘a’ kişisiyle konuşmak istiyorum, ‘b’ kişisiyle konuşmak istiyorum veya ‘c’ kişisiyle video konferans yapmak istiyorum, belki de bir kişiyi daha ekleyeceğim, iki kişiyle video konferans yapacağım gibi şeyler varken Microsoft Teams’de daha çok takım tabanlı; yani bir proje geliştiriyorum, belli bir takım var, bu takımın bütün işlerini yürütebileceği bir iletişim platformu istiyorum deyince Microsoft Teams bunu sağlıyor. Yani ne yapıyor? Bir takım konferansı, takım chati var. Takım konferansı yapabildiğiniz kanallar var. Birbirinizle video, dosya paylaşabilirsiniz. Dokümantasyonunuz varsa dokümantasyonlarınızı aynı yere koyabilirsiniz. Yani o takım kanalına girdiğiniz anda o kanalda o takımla ilgili her şeyi bulabilirsiniz.
Dokümantasyondan tutun da on gün önce yaptığınız konuşmaların hepsini bulabilirsiniz. Böyle bir mantalite gidiyor. Bu proje Skype’ın bir sonraki modeli diyebilirim yani Microsoft Teams. Hatta şu anda piyasaya sunuldu ama yavaş yavaş tamamen Skype Kurumsal’ın yerine geçecek. Yapay zekâ konusuna gelirsek de tabii ki yapay zekâ birçok yerinde kullanılıyor. Microsoft ürünlerinin birçok detay yerlerinde kullanılıyor. Microsoft Teams’de özellikle kullanıldığı yerleri tam olarak bilmiyorum. Benim çalıştığım kısımda kullanılmadığını biliyorum. Ama mesela Skype Kurumsalda olan bir yeri biliyorum, yine arama özelliği. Birisini aradığınız zaman çıkan kişiler machine learning algoritmalarıyla çalışıyor. Mesela önceden iletişim kurduğunuz kişileri daha öne çıkarıyor veya sizin yakınınız, takım arkadaşlarını daha öne çıkarıyor. Atıyorum ‘Ahmet’ diye birini aradıysanız, şirketin ta öteki tarafında tanımadığınız bir ‘Ahmet’ yerine sizin yakınınızdaki ‘Ahmet’i çıkarabiliyor veya yakın zamanda iletişim kurduğunuz, yakın zamanda mail attığınız ve bu gibi şeyleri kullanıyor. Yani ufak bir yapay zekâ var.