Ana SayfaBilimŞekerin Beyne Zararları

Şekerin Beyne Zararları

Hazır Gıda Kapitali beynin “haz merkezi” olan dopamin merkezini hedef alıyor. Şekeri  yasal uyuşturucuya benzetebiliriz. Beyin MR’ları şekerin beyinde kokaine benzer etki yarattığını gösteriyor.Kokain kullanımının beyin hücreleini öldürdüğü ve beynin küçülmesine yol açtığı da artık bilinen bir gerçektir. “Junk food” olarak isimlenen  abur cubur olarak da tanımlayabileceğimiz bu besinler, “kalorisi çok ama besin değeri yok” şeklindeki patates cipsleri, şekerlemeler, çikolatalar vb. gibi hazır yiyeceklerdeki şeker-yağ-tuz kombinasyonunun envai çeşitlerini kullanarak insan beyninin bu zaafiyetini paraya çeviriyorlar. Şeker dildeki tat alma reseptörlerini bloke ettiği için beynin farklı şekilde uyarılmasını sağlar. Böylece bağımlılık mekanizması başlamış oluyor. Kokain kullanananlarda da beyinde dopamin seviyesi artmakta ve kişi kendini abartılı bir şekilde iyi hissetmektedir.

Şekerin Zararları

”Şekerin zararları nelerdir?” sorusunun bir bilimsel sonucu daha açığma çıkmış olup  bağımlı olanlarda beyinde dopamin d2 reseptörlerinin duyarlılığında azalma olduğu gözlemlenmiştir. Böyle olunca kişi haz alamamaya başlamaktadır. Buna “Haz Yoksunluğu Sendromu” adı verilmektedir. Yine haz alabilmek için uyuşturucu madde kullanmaya devam etmektedir. Şeker, beyinde aynen ilaç bağımlılarında olduğu gibi endorfinler ve dopamin salgılatıyor.Yani bu rafine gıdaların size kendinizi iyi hissettirmesine ve canımızın tekrar istemesine yol açıyor. Bağımlılık, genelde  herhangi bir uyuşturucunun aşırı kullanımına bağlı olarak “ödüllendirme devrelerinin” körelmesi olarak tanımlanır. Bu şekildeki beslenmeye bağlı obezlerin beyinlerinde yaşanan tam da böyle bir durumdur.

Gıda endüstrisi tarafından üretilen işlenmiş şekerin ilk görevi damak zevkini kasıtlı bir şekilde değiştirmektir. Lolipop yiyen bir çocuğa kereviz yedirmek mümkün olması zor bir durumdur.Üstelik sorun zamanla kendini besleyen bir kısır dönüşüyor; araştırmalar şekerli beslenme biçimine bağlı olarak beden kütle indeksi yükseldikçe (Kişinin kilosu arttıkça) beyindeki dopamin d2 reseptör sayısının azaldığını göstermişlerdir. Ancak bu durum doğrudan kilo ile ilişkili değil, saplantılı (kompulsif) bir şekilde yemek yemenin göstergesidir. Obez kişilerde beyinde bir başka bölgede (somatic parietal alan) aktivasyon artışı gözlenmiştir. Bu bölge ağız, dil ve dudaklarda duyarlılıktan sorumludur. Bu durum lezzet almanın artmasına yol açmakta ve kişinin kilo almasına da yol açabilmektedir.

Beynimizin bir bölgesi (prefrontal korteks) duyguların düzenlenmesinden ve davranışları kontrol etmekten sorumludur. Ancak araştırmalarda beyindeki d2 sayısının azalmasının bu bölgedeki aktiviteyi azalttığı bu nedenle bağımlıların kendilerini ve duygularını kontrol edemediklerini ortaya konmuştur. İnsanlar farkında olmadan herhangi bir uyuşturucu bağımlısı gibi şeker bağımlısı oldular. İnsanlar artık şeker ya da çikolata krizine girme gibi olanaklarla karşı karşıya. Üzüntü, kızgınlık, yorgunluk gibi stres hallerinde canınız ne yeyip içmek istiyor ise biliniz ki beyninizin düşmanı da o’dur. Şekerin insan davranışlarıını belirliyor. Benzeri hayvan deneyleri var.2 hafta süre ile şekerli mama yedirilen hayvanların bu sürenin sonunda diğer mamaları yemedikleri gözlenmiş. Hatta deneyde önlerine elektirikli teller yerleştirilen bu şekerli mamalara ulaşabilmek için canlarının acımasını dahi göze almışlar.

Scripps Araştırma Enstitüsü’nün bir araştırmasında abur cubur ile obez hale getirilen fareler,bu abur cuburlar kesildiğinde yemek yemeyi reddedip açlıktan ölme raddesine gelmişler.Ya da bu bur cuburlara ulaşmak için acı verici şoklara maruz kalmışlar. Bu durum başka araştırmalardaki kokain/eroin bağımlısı farelerle elde edilen sonuçlara benzerlik taşımakta… Sorun bu kadarla sınırlı değil; Bu şekildeki besin alımı genlerimiz üzerinde değişiklikler yaratıyor! Şekerli besin tüketimini takiben yaklaşık 2 hafta boyunca, kalp sağlığı ve şeker hastalığına karşı koruma sağlamaktan sorumlu genetik şifre devre dışı bırakılıyor. Beslenme şekli alışkanlık haline getirildiğinde DNA’nın yapısında kalıcı değişiklikler kaçınılmaz oluyor.

Obezlerde bir DNA’nın fazla (Taq 1 aleli) görüldüğü saptanmıştır. Bu DNA beyindeki dopamin seviyesi ile ilişkili bulunmuştur. Obez olan anne farelerin beyinlerindeki değişiklik yavrularında da gözlenmiş. Yani obez olunca gelişen farklılıklar genle taşınmakta. Bu da şunu gösteriyor ki, ne kadar iyi bir genetik şifreyi miras almış olsak dahi beslenme şeklimizle bu mirası harcamış oluyoruz. Tümör oluşumunu önleyen yüzlerce genetik değişime neden olduğu bilinen Brokolideki “isothiocyanate” maddesi ve benzeri bir çok besin ise sağlıklı bir yaşam için değiştirebileceğimiz son derece olumlu beslenme alışkanlıkları geliştirebileceğimizi gösteriyor.

Şekerin beyne zararları ; Şeker Uyuşturucudan farksız… Beyin temel enerji kaynağı olarak glikoz kullanır. Fakat artık yapılan bir çok araştırma hazır gıda endüstrisi ile bize sunulan şeker ve benzeri beyaz undan yapılan hamur işleri, şekerli meşrubat gibi saf şeker ve nişastalı gıdaların, zeka düzeyini geçici olarak düşürdüğünü göstermekte. Çünkü bu tür gıdalar kana hızlı şeker verirler ama insülin salınımında dengesizliğe yol açmakta ve kan şekerinde ani inip çıkmalara neden oluyorlar.

Şekerin beyne de zarar verebileceğinin belirlen ilk çalışmalardan biri olarak California Üniversitesi’nden Fernando Gomez-Pinilla ve ekibinin fareler üzerinde yaptığı ve “Journal of Physiology” dergisinde yayınlanan araştırma, şekerli içecekler ve bazı gıda maddelerinde kullanılan sentetik şekerin beyin faaliyetlerini yavaşlatabileceğini ve hafızayı olumsuz yönde etkileyebileceğini gösterdi.

Yine Avustralya Ulusal Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar kan şekeri düşük olanlara göre kan şekeri normal değerlerin üst sınırına yakın olan kişilerde beynin hipokampus ve amigdala kısımlarında küçülmeye yol açtığı ve buna bağlı olarak da küçülen bu beyin bölgelerinin bizzat hafızanın oluşumunda rol oynayan bölgeler olmaları itibarı ile uzun dönemde düşünme becerilerinin gerilemesi ve hafıza sorunlarına yol açabildiğini gösterdi.

Kanada Alberta Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Roger Dixon ve ekibi tarafından yapılan ve iki yıl süren bir başka araştırma da, beslenmeye bağlı olarak sonradan gelişen Tip 2 şeker hastalığının, beynin eksekütif (yönetme/yürütme) işlevlerinin ve kavramayla ilgili fonksiyonlarının bozulmaya uğradığını gösterdi.

Unutkanlık ve hareketlerde yavaşlamaya neden olan fazla şekerin beyin çalışmasını engellemenin yanı sıra kanser hücrelerinin, şeker ile beslenmesinden dolayı kanserin hızlı yayılmasına yol açtığından kanserli hastaların diyetinde şeker ve türevleri bizzat azaltılmaktadır. Eğer şekere ‘bağımlı olduğunuzu kabul ediyorsanız bu doğru olabilir. Beyninize aç olduğunuzu anlatan , Mideden salgılanan ve iştah üzerine etkili olan hormon; Ghrelin ile ilgili 579 kişi üzerinde yapılan bir akademik çalışma göstermiştir ki bu hormonunda genetik değişiklikler olan bireyler genlerinde herhangi bir değişiklik olmayan bireylere göre daha fazla şeker ve alkol tüketiyorlar. Diğer bir araştırma da früktozun kandaki Ghrelin Hormonu seviyesini düşürmediğini göstermiştir. Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubunun hazır gıdalarda yaygın olarak kullanıldığını da hatırlarsak iştahı kamçılayan hormon olan Ghrelinin kanda yüksek olarak kalmasının şekerden ve şekerin etken olduğu yiyeceklerden vazgeçmenin zorlaşmasına sebep olacağı da ortadadır.

Hülya Reis
Hülya Reis
"İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü mezunu- Radyobiyolog"

8 Yorum

Subscribe
Bildir
guest
8 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları göster
Arıcılık Malzemeleri

Yeni Yazılar

Mühendislik Maaşları

Bunları Gördünüz mü?