Ana SayfaBilimMutlak Gerçeklik Nedir

Mutlak Gerçeklik Nedir

Gerçeklik” dediğimiz olgunun tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Bizim bildiğimiz manada gerçeklik, fiziksel ve zihinsel gelişimimize paralel olarak algılamaya başladığımız dış dünyaya ait uyaranlardan ve bu uyaranlarla olan etkileşimimizden ibaret.

Matematik Felsefesi

Asıl olan şu ki, “bilinç” olmadan gerçeklikten bahsetmemiz mümkün değil. Doğumumuzdan öncesine ait bir gerçeklik birikimimiz olmadığını ama bu “önceki” zamanlarda biz olmamamıza rağmen, hayatın süre geldiğini biliyoruz. Şöyle anlatmaya çalışalım: Şayet ıssız bir yerde ya da örneğin uzayın derin boşluğunda bir yerlerde tek başımıza doğmuş ve bugünkü bilincimizi edinmiş olsaydık, tüm gerçekliğin bizim dünyaya geldiğimiz andan itibaren ortaya çıktığını düşünüyor olacaktık. Çünkü, gerçekliği yaratan şey bilincin kendisidir. Bilinç olmadan bir gerçeklikten bahsedilemez. Hatta ilaveten buna bir de “biliş” kavramını eklemeliyiz. Yani kim ya da ne olduğumuzun, çevremizde olup biten hemen her şeyin farkında olma hali de, gerçekliği tanımlamak için gerekli olan ikincil koşuldur. Biliş daha çok insana özgü bir kavram olup, farkındalık yetisine işaret eder. Farkındalık ne kadar yoğun ve ne kadar etkinse, gerçekliği anlama ve tanımlama ihtiyacı da o denli baskındır.

Psikoloji Felsefesi

Mutlak Gerçeklik

İnsan türü olarak bizler, çevremizdeki fiziksel bazı uyaranları, zihinlerimizde algoritmik bir prosedürden geçirip, bizim için anlamlı bir şekle sokar ve bunu da gerçeklik olarak tanımlarız. Örneğin, Ay’a baktığınızda sarı renkte ve hilal şeklinde bir obje gördüğünüzü düşünün. Bu, iki boyutlu bir yüzey parçasıdır. Ama geçmiş deneyimlerimizden, parça halindeki o yüzeyin, aslında küre formunda çok büyük bir kütle olduğunu biliriz. Rengi de sarı değildir. Güneş ışığının uzayda yansımasıyla, onu sarı olarak görmekteyizdir. Beynimiz bu yetersiz görseli 3 boyutlu düzgün bir cisme dönüştürme yeteneğine sahiptir. Gerçeği biliriz ama görüntüsü çok farklıdır.

Endüstri Mühendisliği Felsefesi

Görsel hedefimizdeki her obje iki boyutlu haliyle algılanır. Üçüncü boyutu yani derinliği aslında göremeyiz. Bildiğiniz gibi, her iki gözümüzün oluşturduğu görüntüler çakıştırılır ve beyinde algoritmik bir hesaplamayla matematiksel bir derinlik belirlenir. Ancak bu sonuç yine de görüşümüzün iki boyutla sınırlı olduğu gerçeğini değiştirmez. Çünkü gözlerimiz, gördüğü nesnenin içini ya da arkasını tarayabilecek şekilde evrimleşmiş değildir. Dolayısıyla bizim “gerçek” diye adlandırdığımız görüntünün bize ilettiği görsel bilgi iki boyutludur ve son derece kısıtlıdır.

zaman nedir felsefe

Şimdi, gerçeklik olgusuna çok farklı bir açıdan bakmayı deneyelim. Bir hastanın bilincinin kapandığını, sürekli bir uyku haline geçtiğini, bu süreçte kesintisiz rüya gördüğünü ve bu durumun ölene dek bu şekilde devam ettiğini düşünün. Bu kişi, binlerce kere rüya görse de, gördüklerini gerçek sanacaktır. Örneğin rüyasında güneşe baktığında, gözleri rahatsız olacak, çok sıcak bir nesneye ellediğinde ise acı hissedecektir. Veyahut da rüyasındaki duygusal bir sahnede acı hissedecek ve hatta ağlayabilecektir. O kişiyi uyandırmadığınız sürece, bu yanılgı ölene dek öylece devam edecektir. Kişi bir ömrünü rüyada geçirdiğini asla bilemeyecektir.

Demek ki, yaşadığımız her şeyin beynin uyarılmasından ibaret olduğunu söylememiz çok da yanlış olmayacaktır. Gerçek güneş gözümüzü kamaştırırken hissettiğimiz acı ile rüyamızda parlayan güneşin beyindeki etkisi aynıdır. Dolayısıyla, algılamak için beynimizin uyarılması yeterli gibi görünüyor. O zaman “Taşıdığımız bu organik bedenlere neden ihtiyaç var” sorusu çıkıyor karşımıza. Ancak biliyoruz ki, algılarımızı ve onlara olan tepkilerimizi yöneten tüm bu dijital devinim için, ironik bir şekilde organik bir oluşum olan beyin dediğimiz organa ihtiyacımız var. Çünkü elektrik sinyallerini beynimiz üretiyor. Peki, organik bir özdeğe ihtiyaç duymadan, akıllı tepkiler verebilen başka bir oluşum yok mudur? Aslında var. Süratle gelişen insan zekası ürünü, akıllı robotlar. Birkaç on yıl sonra, insanlarınkine benzer zihinsel yapı ve becerileri ile, yeni bir akıllı yaşam türünün yeryüzüne yayılacağı fikri yabana atılacak türden değil gibi.

Bu söylemlerin hemen peşi sıra, yine aynı soruya takılıp kalıyoruz: “Peki bu mekanik akılların bir bilinci olacak mı?” Yani demek istediğimiz şey bu akıllı robotlar kendilerinin ve çevrelerinde olup biten her şeyin farkında olacaklar mı? Daha da ötesi, hissedebilecekler mi? İş burada biraz karışıyor. Çünkü minik elektrik akımlarının koordinasyonuyla istediğimiz her şeyi yapan bu şeyler, insan beynine rakip olacak kadar zeki olabilecekler midir? Bir insan beyni, nöronlar arasında gezinen nörotransmitterlerin baş döndürücü hızı sayesinde düşünebiliyor, hissedebiliyor ve de kendi varlığını hissedebiliyorsa, suni bir düzeneğin de kendini farketmesi gerekmez mi? Bunu şimdilik bilmiyoruz. Cansız olmaktan canlılığa geçişin nasıl olduğuna ilişkin bilimsel bir açıklama yok gibi. Bilim bu hususa da zaman içerisinde açıklama getirecektir diye umut ediyoruz.

fenomenoloji nedir felsefe

Rüyalar olmasaydı içinde yaşadığımız gerçekliğin simule edilebilir türden yanıltıcı bir illüzyon olabileceği ihtimalini göz ardı edebilirdik. Rüyalar, dış dünyayla olan etkileşimimizdeki duygu, düşünce ve davranışlarımızın taklit edilebileceğini gözler önüne koymakta. Ancak tek kanıt, rüyalar değil. Bazı durumlarda, beynimizin içindeki bazı küçük oyunlar, hatalar, gerçek olmayan bir takım uyaranları hiç kuşkuya yer bırakmaksızın gerçek olarak kabul edip inanmamıza neden olabiliyor.

Olmayan bir sesi duymak, hatta olmayan bir şeyleri görmek gibi. Psikozlu hastalar bu alternatif gerçekliği büyük sıkıntı veren trajik bazı deneyimlerle yaşayabiliyorlar. Şizofreni vakalarında, kişi duyduğu, gördüğü, hissettiği ya da kokladığı, gerçekte olmayan şeyleri hiç tartışmasız gerçek olarak kabul ediyor ve asla kuşku duymuyor. Yani onun duyduğu ya da gördüğü şeyleri siz görmüyorsunuz. Bizim gerçekliğimiz, orada herhangi bir şey olmadığı yönünde organize olur. Ama şizofreniden müzdarip diğer kişinin kendi gerçekliğinde ise, somut görüntüler, sesler vardır. Dolayısıyla algıladığımız gerçekliğin bir şekilde değişmesi çok mümkün görünüyor.

Gerçekliğin yer, zaman ya da gözlemci gibi parametrelere göre sübjektif ve değişken olabileceğine ilişkin bir örnek de, evren üzerinden verilebilir. Karanlık Madde ve Karanlık Enerji tanımlamalarına artık hemen hepimiz aşinayız. Evrenin yaklaşık % 85’ini oluşturduğu düşünülen Karanlık Maddenin varlığı neredeyse kesin gibi. Bu görülemeyen gücün gerçekten var olduğu, genel geçer fizik yasalarıyla izah edilemezken, varlığı da gelişmiş teorik fizik bulgularıyla kendini ele vermektedir.

Görülemiyor, ölçülemiyor, elle tutulur bir kanıt bulunamıyor. Bazı saygın bilimsel makalelerde, Karanlık Maddenin dördüncü bir boyutun varlığıyla açıklanabileceğine ilişkin öngörüler yer almıştır. Burada bahis olunan “Boyut” aslında başka bir “Gerçeklik” anlamına gelmektedir. Karanlık Madde diye bir oluşum var ama biz algılayamıyoruz. İlk bakışta pek alakası yokmuş gibi görünse de, rüya örneği ya da şizofreni örneklerinden pek farklı gözükmüyor. Gerçeklik alışılanın kolayca dışına çıkabiliyor.

Netice olarak, açıklamaya çalıştığımız konular, en temel sezgilerimize tersmiş gibi gözükse de, bilim attığı her adımla kalıplaşmış kuralları, alışkanlıkları yıkmaya devam ediyor. Ancak, en çok güvendiğimiz ve inanmakta hiç kuşku duymadığımız konularda çok sayıda yanılsama deneyimimiz olduğuna göre, gerçekliğin ne olduğunu bile sorguya çekmemiz zorunlu galiba. Özetle, “Mutlak Gerçeklik” kesin bir yanılgı gibi görünüyor dersek çok da yanlış olmayacaktır.

Anlamlı bir sözle bitirelim yine:

“Uzun süren hayatım, bütün gücümle elle tutulabilir gerçekliğin yapısını anlamaya çalışmakla geçti.” ALBERT EİNSTEİN

Cenk Demirarslan
Cenk Demirarslan
DÜŞLERİ ÖLDÜRMEK kitabının yazarı. İstanbul doğumlu, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden 1988 yılında mezun oldu. Bilim, hayatının vazgeçilmez bir parçası. Bunun dışında felsefeyle de ilgileniyor. Bilimsel araştırmalar, doğa sporları, sinema, tiyatro, sahne sanatları, ve müzik başlıca ilgilendiği etkinlikler. Amatörce resimle de uğraşıyor. İnsanın, ancak ruhsal ve zihinsel anlamda geliştiği sürece yaşamına devam edebileceğine inanıyor ve kendisi sıkı bir hümanist.
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları göster
Arıcılık Malzemeleri

Yeni Yazılar

Mühendislik Maaşları

Bunları Gördünüz mü?