Merhaba arkadaşlar bugünkü yazımızda sizlere modern denizaltıları, nükleer denizaltıları ve bazı modern denizaltıları hakkında yeni bilgiler vereceğim. Deniz derinliklerinin keşfi, uzayın keşfi gibi, çağımızın büyük bir teknolojik macerasıdır. Uzay gibi deniz ortamı da insan yaşamı için elverişli değildir; bu nedenle insanlar, denizin derinliklerine inmek ve orada kalabilmek için çeşitli yöntemler uygulamak zorunda kalmışlardır. Bu maçla ayrıca, yeryüzünden destek ve denetim lojistiğinin de geliştirilmesi gerekmiştir.
Aşılması gereken ilk güçlükler, deniz altına inecek aracın içinde atmosfer yaratmak, soğuk ve karanlıkla baş etmek ve yeryüzüyle haberleşmeyi sağlayabilmekti. Bir başka engel de, her 10 metrede yaklaşık bir atmosfer yükselen hidrostatik basınçtı. Ayrıca, suyun yoğunluğu derinlere inildikçe artıyor ve bu da suyun kaldırma kuvvetinin oransal olarak değişmesine yol açıyordu. Bütün bu engellere rağmen belki de bunlar sayesinde insanoğlu, denizin derinliklerine inme tutkusundan vazgeçmemiş ve Antikçağ’ın dalgıç çağından XVIII. yüzyılın sonunda ortaya çıkan ilk denizaltılara ve deneysel dalgıç elbisesine kadar çeşitli araçlar geliştirmiştir. Bu yöndeki ilk gerçek ve başarılı adım, stratosferi keşfeden Auguste Piccard’m batiskafı geliştirmesi olmuştur. Böylece, altıncı kıta henüz tam olarak keşfedilmeden kıtanın doğal kaynaklarından yararlanmaya başlamak mümkün olmuştur. Denizaltı petrol aramaları, insanlı veya uzaktan denetimli birçok denizaltı aracının geliştirilmesini hızlandırmıştır. Ve nihayet, neredeyse sınırsız bir güce sahip nükleer denizaltıları ortaya çıkmasıyla, dünyanın jeostratejık dengesi altüst olmuştur.
Bazı Modern Denizaltıları
Muhtemelen insanlık tarafından tarihin başlangıcından bugüne kadar tasarlanabilmiş en güçlü ve en etkili silah olan okyanus efeleri, dünya denizlerinden kol geziyor. Batiskaflar ile denizaltılar arasında bazı ilke farkları vardır. Batiskaf (şekil 1), su sızdırmaz ve basınca dayanıklı küçük bir kabin ile çevre basıncıyla hidrostatik dengeyi sağlayan bir şamandıra sisteminden oluşur. Denizaltıysa, puro benzeri bir 1 aerodinamik profile sahip, iç içe yerleştirilmiş ve arkaya doğru incelen iki gövdeden oluşur; gövdenin büyük iç hacmi yüzey basıncında tutulur ve mürettebatı, makineleri ve silahları taşır. İç gövde ile dış gövde arasında deniz suyu veya sıkıştırılmış havayla doldurulabilen tanklar yer alır. Dalış için, alt ve üst vanalar açılır; yukarıya havabırakılırken, aşağıdan deniz suyu alınır; böylece ağırlaşan araç yavaş yavaş batar. Yüzeye yeniden çıkmak için de tankların üstünden sıkıştırılmış hava gönderilir; bu hava deniz suyunu üst vanalardan dışarı atar ve s araç hafifleyerek yukarı yükselir.
Bir torpilin veya füzenin fırlatılması ağırlık kaybına yol açar ve bu kayıp yardımcı tanklara eşdeğer ağırlıkta su alınarak telafi edilir. Bu sistem denizaltıları bağımsızlaştırır, ama Jalma derinliği 300 m’yle, daha gelişkin denizaltılar içinse 600 m’yle sınırlı kalır. Batiskaf ile denizaltı arasındaki diğer temel farklılıklar şunlardır: batiskaf ağırdır, hareket yeteneği azdır, sınırlı bir bağımsızlığa sahiptir ve yüzdeki bir gemiye bağlıdır. Modern denizaltılarsa, büyük bir manevra yeteneğine sahiptir ve herhangi bir yüzey desteğine ihtiyaç duymaz. Denizaltının havası tozlardan ve karbon gazından arındırılarak temizlenir ve oksijen verilerek yenilenir. Oksijen gazı elektroliz yoluyla araçta üretilir. İçme suyu ise, deniz suyunun ozmos yöntemiyle temizlenmesiyle elde edilir. Uzun devriye görevleri için denizaltına giren mürettebat konforlu yaşam şartlarına sahiptir.
Türkiye’nin torpido atabilen ilk denizaltısı, 1885 yılında İngiltere’de yapılmıştır. Klasik gemiler bakımından bütün Akdeniz’in en güçlü denizaltı filosuna sahip olan Türkiye, dünyada denizaltı inşa eden 14 ülkeden biridir. 1994 başı itibariyle Türkiye’nin denizaltı sayısı 15’tir.
Amerika Birleşik Devletleri yapımı ilk nükleer denizaltı Nautilus (şekil 3), gemicilik tarihinde bir dönüm noktası oluşturmuştur. Nautilus’un itme sistemi, araca ancak mürettebatın dayanma gücüyle sınırlı bir seyir erimi kazandırmıştır. Ocak 1954’te gerçekleştirilen Nautilus, ocak 1955 tarihinde nükleer itme sistemiyle donatıldı. 1958 yılında Kuzey Kutbu buzullarının altından geçti. 1959 yılında Amerika Birleşik Devletleri donanması balistik füze atabilen ilk nükleer denizaltıyı (George Washington) suya indirdi. 1957 yılında Sovyetler Birliği, Amerikan teknolojisinden esinlenerek, ilk nükleer denizaltısını gerçekleştirdi (NATO kod adı: Kasım). 1968 yılına gelindiğinde Sovyetler, Amerika Birleşik Devletlerinin 40 silahlı nükleer denizaltısına karşılık, 10 denizaltıya sahipti.
Bu gemilerin mürettebatı, genellikle 15 subay ve 25 görevliden oluşmaktadır. Maksimum 90 günlük bir süre için iki vardiya halinde görev yapan mürettebat ekiplerinden biri hizmetteyken diğeri istirahat eder.
Daha küçük olan ve füzelerin atılması için gerekli dikey tüplerden yoksun olan avcı denizaltıları, taktik görevler üstlenir: düşman denizaltılarının
tespit edilmesi, komandoların taşınması, vb. Orta menzilli füzeler ve torpillerle silahlandırılmış bu sessiz denizaltılar, yaklaşan düşmanın varlığını saptamak ve kısa sürede yok etmek için mükemmel bir donanıma sahiptir.
İlk nükleer denizaltı olan Nautilus, 1985 yılından beri müze olarak kullanılmaktadır. Bugün dünyanın en büyük füzeatar nükleer denizaltısı Typhoon (1980) ile, dünyanın en hızlı nükleer denizaltısı Alpha (1980) Ruslara aittir.