Merhaba arkadaşlar bu yazımız Işıksız Evren hakkında olacak. Işıksız Evren : Görmek güzel bir şey. İnsanları, ağaçları, yıldızları görmek güzel. Bir an hayatınızdan ışığı çıkarın. Işıksız bir evren hayal edin. Nasıl olur?
Yaşadığınızı bile söylemek güç olurdu herhalde. Işıksız bir evrende insan yaşamı mümkün olabilir mi?
Işık yok. O zaman görebilir miyiz? Gözlerimiz bir anlam ifade etmez. Bitkiler açısından bakalım.
Fotosentez yapan bitkiler ışıksız nasıl yaşar?
Bitkilerin olmadığı bir Dünyada canlılık devam edebilir mi?
Tabikide hayır. Işığa muhtacız. Şu an için doğal olarak bize ışık veren tek kaynağımız yıldızlar yanılmıyorsam. Başka bir kaynağımız yok. Peki, bu ışığın kaynağı nedir? Füzyon!
Yıldızlar da gerçekleşen füzyon sonucunda açığa çıkan enerjinin ışığı gördüğümüz. Aslında bizler yıldızların birer ürünüyüz diyebilirim. Canlılığımızın temeli olan karbonda yıldızların ürünü. Hepimiz yıldızların ışığından geldik. Geldiğimiz yerde nelerin olduğunu bilmek en doğal hakkımız. Füzyon dedim. Peki, nedir füzyon?
Füzyon, iki atom çekirdeğinin çok yüksek sıcaklıkta (bu sıcaklık atomun çekirdeğini bir arada tutan enerjiden daha güçlü olmalı) ayrılması ve ardından birleşerek yeni bir atom oluşturması. Yani elimizde iki tane hidrojen atomu var. Yüksek sıcaklıkta çekirdekteki parçacıklar birbirinden uzaklaştı ve tekrar soğuyarak birleşmeye hazırlar. Bir hidrojen atomunda 1 proton ve 1 elektron var. Biz iki tanesini ayrıştırdık ve elimizde 2 proton ve 2 elektron oldu. Bunları birleştirirsek ne olur? 2 proton ve 2 elektronlu bir atomumuz. Artık hidrojen değildir bu helyum olmuştur. Aynı şeyi helyumu berilyuma çevirmek içinde yapar yıldızlar. Ve sonrada karbonlar oluşmaya başlar.
Günümüzde bu teknolojiye sahip değiliz. Yapay olarak füzyon yapamıyoruz. Belki bir gün yapabiliriz. Eğer füzyon yapabiliyor olsaydık ne olurdu? Öncelikle yıldızların sahip olduğu enerjiye sahip olabilirdik. Kendi yapay güneşimiz olabilirdi. Altın gibi değerli madenleri üretebilirdik. Ama şimdilik uzak bir ihtimal bizim için bunlar. Neyse geri dönelim. Işık dedim. Peki ışığı tam olarak biliyor muyuz? Bilenler vardır ama toplum olarak okumaktan biraz uzak olduğumuz için ışığın sadece gördüğümüzden ibaret olmadığını anlatmak isterim. Kızılötesi, morötesi, gama, görünür bölge ışıkları vs. var. Bizim gözlerimiz görünür bölge ışıkları ile sınırlı. Kızılötesi ve morötesi ışıkları göremiyoruz. Fakat onlar orada. Nereden mi biliyoruz? Elimizdeki telefonların kameraları var değil mi? Bu kameraların birçoğu kızılötesi ışığı algılayabiliyor. Ayrıca kızılötesi ve morötesi ışık yayan ledlerde üretilmekte. Bunlar genellikle güvenlik sistemlerinde kullanılmaktalar. Sensörler yapılmakta. Ve buradan görmediğimiz fakat var olduğunu bildiğimiz farklı ışıklarında olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Elimizdeki kumandaları açıp içine baktığımızda ledler görürüz içinde. Fakat şimdiye kadar hiç birimiz kumandadan ışık çıktığını görmemiştir. Bir şeyi görmememiz onun var olmadığı anlamına gelmez.
Öncelikle birçok insandaki bu ön yargı yenilmeli. “Ne diye başladı yazıya şimdi ne diyor” diyeceksiniz belki de. Fakat konuyu başından beri bağlamak istediğim buydu. İnsanlardaki bilime karşı olan ön yargıya değinmek. Ve bunu bilgiler vererek yapmak istedim. Belki bu yazıyı okuyanların birçoğu başlığa farklı bir şey yazsaydım, örneğin “Türkiye’de Bilim” olsaydı hep aynı şeyler deyip pas geçecekti.
Işıksız bir evreni somut olarak değerlendirdim başta. Şimdi de sizden ışıksız bir evren olarak insanların okumaya olan tavırlarını, öğrenme isteklerini düşünmenizi istiyorum. Evrende ki tüm ışıklar ve birde görünmeyen ışıklar var. İşte onlarda öğrenme arzumuz. Görünmeyeni göremediğimiz için kestirip atmadan onu görmeye çalışırsak daha başarılı oluruz.
Hayatlarımızda körü körüne bir şeylere inanmak yerine araştırıp öğrenerek benimsersek, her şeye ön yargı ile yaklaşmak yerine “Neden olmasın?” dersek daha iyi bir yerlere gelebiliriz. Benim bu yazıyı yazmakta ki amacım insanları biraz olsun düşündürmeye itmek. Belki başı ile sonu birbirinden bağımsız gibi gelecek size. Fakat birbiri ile çok bağlantılılar. Somut olarak düşündünüz şimdi de soyut olarak düşünün. Biz yıldızlardan gelmeyiz dedim. Yani bir bilgi sonucu oluştuk. Bu bilgi genlerimizdeki bilgi olabilir. Canlılığın temeli karbon dedim. Karbonu bildiklerimiz olarak düşünün. Bir insan yemeği nasıl yiyeceğini bilmez ise aç kalır. Ve son olarak ışığın görebildiğimiz ve göremediğimiz olarak ikiye ayrıldığını belirttim. Görebildiğimiz bölge ışığını düşünmeden, araştırmadan ve merak etmeden bir şeylere inananlar olarak düşünün. Göremediğimiz bölge ışığını ise düşünen, araştıran ve merak eden insanlar olarak düşünün. Görünen bölge ışığı, ışık tayfında çok küçük bir kısım kaplamakta ve buradaki insanlarda gerçeklerden çok az haberdar. Fakat görünmeyen bölge ışığındakiler gerçeklerin farkında ve daha da derinlere inmekte, kendini her zaman geliştirmektedir. Unutmayın en yüksek enerjili ışık görünmeyen bölgede.Şimdi seçim sırası sizde.
Siz hangi bölgenin ışığısınız?