“Işık nedir?” sorusu insanların kafasını yüzyıllarca karıştırmış ve bir cevap aramaya itmiştir. Teorik fizikçilerin yıllar önce sordukları ya da sorguladıkları olguları günümüz dünyasında yeni yeni açıklığa kavuşturuyoruz. Işık hakkında satırlarca sayfalarca kitaplarca sorular sorabiliriz. Bunlar bilim dünyası için önemli sorular. Işığı Einstein’ın tanımı ile çok güzel açıklayabiliriz: “Evrenin hız limiti.’’ Ona göre bu hız aşılırsa nedensellik yok olur. Peki, nedensellik ne demek? Nedensellik bir şeyin nedeni ve sonucu arasında ilişki olması demektir.
Yani temel olarak şunu söyleyebiliriz: eğer ışık hızı geçilirse birçok şeyi yapmak mümkün olur. Mesela zamanda yolculuk yapabiliriz. Çünkü nedenselliği bozmuş oluruz.
Işık kelimesi adeta Einstein la özdeşleşmiş durumda. Işık ve ışık hızı kelimesini düşününce kafamızda önce bir ampul yanar ve sonra yanına o alışık olduğumuz sevimli pozu ile Albert Einstein gelir. Belki de hafızalarımıza yer ettiği için olsa gerek. Ancak bu konuda diğer bilim insanlarına haksızlık yaptığımızı düşünüyorum.
Şimdi sizlere biraz daha farklı bilim insanlarıyla ışık arasında ki bağlantıdan bahsedelim.
İlk olarak ışığı kim keşfetti?
Ne zaman bulunduğuna gelirsek: Keşfedilen ilk görünmez ışın, 1800 yılında William Herschel tarafından rastlantıyla bulunan kızılötesi ışınımdır. Herschel, güneş ışığını bir prizmadan geçirerek tayf renkleri olarak adlandırılan kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor renkleri incelerken bir şey fark eder. Renklerin sıcaklıklarını ölçerken kırmızı rengin ötesine geldiğinde sıcaklığın yükseldiğini görür. Fakat bu ışık görünmüyordu. Bu yüzden Herschel buna “kızılötesi ışın” adını verdi. Bu keşiften sonra tayfın diğer ucunda yer alan ve morötesi ışık olarak adlandırılan, görünmez ışık da fotoğraf kartı üzerindeki etkisi sayesinde keşfedilmiştir.
Ya ışık hızı?
Işığın hızı tüm evrendeki hız limitlerinden en önemlisidir. Işığın hızı yani saniyede 300000 km. gerçekten inanılmaz. Yani ışık Dünya’ın etrafında hareket etse, yalnızca 1 saniyede Dünya’nın etrafını 7 tur atmış olacak. Örneğin ışık hızında hareket eden bir bisikleti dışarıdan gözlemleyen bir kişi için bisiketin hareket yönünde daraldığını görecektir. Bu olguya uzunluk daralması denir. Sabit bir gözlemci ışık hızına yakın bir hızla hareket eden birini izlerken zaman genişlemesi ile birlikte görülür. ışık hızında hareket eden cisim ise dışarıdaki cisimlerin renklerinin bozulduğunu ve biçimsiz olduğunu görecektir. Renk değişiklikleri dopler etkisinden, şekil bozukluklarıda aberasyon olarak bilinen olgudan davranmaktadır. İlgili yazı; kırmızıya kayma
Roemer ışık hızını ilk defa 1675 yılında başarılı bir sonuç elde edecek şekilde Jüpiter’in Uydusu Metodu’yla ölçmüştür. Yaptığı uzun süreli ve sabırlı gökyüzü gözlemlerinde Jüpiter’in uydularından Io’nun tutulmasındaki gariplik Roemer’in dikkatini çekmişti. Dünya ile Jüpiter birbirine yakınken Io’nun tutulması az, uzaklık artınca da çok sürüyordu. Roemer haklı olarak bunu Dünya ile Jüpiter arasındaki mesafe artınca ışığın daha fazla yol almasına bağladı. Jüpiter, Güneş etrafındaki bir dönüşünü 12 yılda tamamlar. Dünya, Güneş etrafında 180 derece dönünce Jüpiter sadece 15 derece dönüyor. Yani 6 ayda Dünya yaklaşık olarak Jüpiter’den, Dünya Güneş arası uzaklığın iki katı kadar uzaklaşıyor.
Io’nun tutulma süresindeki artışı yaklaşık olarak 20 dakika ölçen Roemer ışığın hızını “2.14.10*8 m/s’’ olarak bulmuştur. Bunun dışında Fizeau ve Foucault da farklı metotlarla ışık hızını ölçmüşlerdir. Fizeau Dönen Dişli Metodu’yla ışık hızını 1849 yılında Fizeau hızlı dönen bir dişlinin iki dişi arasından ışığı geçirip 8 km ötede duran aynadan ışığı geri yansıttıktan sonra dişliyi yeterince büyük bir hızla dön derip, aynadan yansıyan ışığın bir sonraki boşluktan geri gelmesini sağladı. Fizeau dişli ile ayna arasındaki mesafeyi ve dişlinin dönüş hızını bildiğinden ışığın hızını rahatlıkla 3.15.10*8 m/s olarak hesaplamıştır. Foucault Dönen Ayna Metodu’yla 1862 yılında dönen sekizgen bir ayna kullanarak ışığın hızını hesapladı.
Foucault dönen aynadan yansıttığı ışığı uzaktaki başka bir sabit aynadan tekrar dönen aynaya yansıttı. Sekizgen ayna uygun bir hızla döndüğünde, uzaktaki aynadan yansıyan ışığın gidip gelme süresinde, ardışık iki ayna yer değiştirince gözlemci ışık kaynağını tekrar gördü. Dişli yönteminde olduğu gibi ışığın gidip gelme süresi ve aynaların dönüş hızı bilindiğinde ışığın hızı ölçülebildi. Sonuç olarak Foucault “2.98.10*8 m/s’’ ile şu an kullandığımız değere en yakın olan değeri bulmuştur. Yazı için Kübra ve Gizem’e teşekkürler.
İlgili diğer yazılarımız;