Teknolojinin gelişimiyle, bir bakıma nesnelerin gelişimiyle, hassasiyetin artması sonucu topyekun savaşın aksine kritik vuruşlar sahneye çıkmaya başladı. Güdümlü füzeler kavramı teknolojinin birbiri içerisinde birbirine dört kollar dolanmasının en net örneklerinden birisidir. Bilgisayarlar aklımıza gelen her alanda kullanımının da dışarısına taşıp artık aklımıza gelemeyecek alanlarda kullanımda. Önceki yazıda havadan havaya füzelerin çalışma prensiplerini, bulundurduğu sistemleri, hedef izleme teknolojilerini anlatmıştım. Havadan karaya füze sistemleri de teknoloji benzer sistemlerden oluşmakta. Kısaca özetlersem bir mühimmatı akıllandırıyorsunuz, ona gitmesi gerektiği yeri, hedefi söylüyorsunuz. Git, şurada onu yakala ve vur diyorsunuz.
Sorumluluğu bir nevi ona veriyorsunuz. Peki o, bunu nasıl sağlıyordu? Öncelikle hedefi tayin etmesi için hedefi görebilmesi için bir arayıcı başlık bulundurması gerekiyordu. Radar ve kızılötesi yazımızda belirtmiştik. Ve sonra hedefine ulaşacağı zamanı ve konumu hesaplamak için, bulunduğu konum, yükseklik vb. parametreleri, dataları tayin ettiği ve bunları işlediği bir bilgisayar sistemi bulunduruyordu. Havadan karaya füzelerde tüm bu sistemler yine mevcut. Fakat elbette gelişim sebepleri ve dönemleri farklılıklar bulunduruyor. İşte burada o sebeplerden, dönemlerden ve bir farklı arayıcı sistem yani göz sistemi olan Lazer Güdüm sisteminden bahsedeceğim. Tarihçeyi fazla uzun tutmak istemediğim için büyük sırrı asıl konuya geçmeden veriyorum. Gelişiminin mimarının hangi ülke olduğu hep birlikte tahmin edelim?
Amerika?
Hayır, hayır.
Bildiniz! Almanya.
Sanayileşme devi, yine karşımıza çıkıyor. . .
Füzelerimizin temel görevi havadan kara harekatlarına desteklemek. İlk başlarda serbest düşüm olarak icra edilen faaliyetler, yeterince hassasiyet sağlayamadığından yeni bir arayışa giriliyor. Almanca bu noktada sahneye çıkıyor ve V-1 füzelerinin platformları üzerinden Fritz X’i üretiyor.
Fritz X, mühimmatınızı yönlendirmesini sağlarken, havadan karaya füzelerin ilki olarak adını tarihe adını yazdırıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından Alman teknolojisinden yararlanmak isteyen ABD ve SSCB, Alman mühendisleri ile birlikte bu teknoloji üzerine çalışmalar yapıyor. Fakat gelişen her teknolojinin de bir karşılığı olduğu gibi burada da karadan havaya savunma sistemleri ortaya çıkıyor. Bunun üzerine bu savunma sistemlerinin menzili dışından atış yapılabilecek havadan karaya füze sistemleri geliştiriliyor. Geliştirilen bu sistemlerde havadan bırakılan füzelerde bir iz izleyici ile füzelerin ve hedeflerin konumu gözlenerek, telsiz dalgaları ile füzenin kontrolü pilot tarafından sağlanmaktaydı. Fakat yeterince yüksek hassaslık sağlanamayan bu sistemlerde büyük hedeflere saldırı, odaklanma mümkün kılınmaktaydı. Bir diğer güdüm sistemiyse: TV güdümleri. Kameradan görüntünün pilota aktarımı ve pilotun bu görüntü doğrultusunda füzeyi yönlendirmesiydi.
Not: Bazı savaş simülasyonları barındıran konsol oyunlarında bu bölümün canlandırılmasını oynamış olabilirsiniz. :)
Lazer Sistemi
1970 yıllarında ortaya çıkan bu teknoloji havadan karaya sistemlerde kuşkusuz bir devrimdi. Füzeleri birebir pilot yönlendirmesinden alıp otonom anlayışa yakınlaştırıyordu. Barındırdıklarını özelliklerin üzerine ayrıldığı platform dışında üçüncül bir referans tarafından yönlendirme teknolojisini içeren lazer sistemi böylece daha hassaslaşmış ve her türlü koşulda görev yapabilme yetkisini arttırmıştır. Havadan havaya füzelerde geçerli olan fire-and-forget teknolojisi son sistem radarlar ile havadan karaya füzelere de entegre edilmiş ve farklı platformlardan tarafından da hedef datasını almasıyla, tek platform üzerinden aynı anda birden fazla füzenin farklı hedeflere ateşlenebilmesine imkan vermiştir.
İlgisini çeken okuyucularıma Raytheon’un Talon LGR (Laser Guided Rocket) füzesine bakmalarını tavsiye ederim.
Sağlıcakla kalın! :)