Merhaba arkadaşlar bu yazımızda sizlere fosil yakıt rezervleri ve fosil yakıt rezervlerinin dağılımını anlatacağız. Dünya nüfusunun hızlı bir şekilde artması ve gelişen teknolojiyle beraber sanayileşme düzeyinin büyümesi, daha fazla enerji ihtiyacının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ülkelerin gelişmişlik seviyesinin bir göstergesi olan enerjinin tüketimi kontrol altında tutulması gereken önemli bir konu haline gelmiştir. Endüstri ve sanayide enerjiyi etkin bir biçimde kullanabilmek amacıyla, mevcut enerji üretim sistemlerinin verimli bir şekilde kullanılabilmesi, fosil kökenli enerji kaynaklarına alternatif ucuz ve temiz enerji kaynakların bulunması, olumsuz çevresel etkilerinin minimize edilmesi ve giderilmesi günümüzde yoğun olarak araştırılan konular arasındadır.
Fosil Yakıt Rezervleri
Tüm fosil yakıt rezervleri içinde kömür, dünyada en çok bulunan yakıt türüdür. 2000 lerde mevcut kömür çıkarma teknolojileri kullanılarak ve ekonomik olarak çıkarılabilecek kömür miktarı 1000 milyar ton civarında ve bu kömürün yarısı da taş kömürüdür. Kömür rezervleri sadece çok miktarda değil, aynı zamanda coğrafi olarak 100 ülkeden daha fazla ülkeye ve bütün kotalara yayılmış durumdadır.
Bu değerler kömür kaynaklarını kömür çıkarma teknolojilerinde olacak gelişmeleri, maden teknolojilerinde yapılacak ilerlemelerle ulaşılabilir olacak miktarı veya şu anda ekonomik olmayan düşük kaliteli kömürlerin kullanımında olacak artma ile ticari duruma gelmesini dikkate almamaktadır. Kömürün kolaylıkla ulaşılabilir ve ucuz temin edilebilir olması, ithal eden ve üreten ülkeler için arz güvenirliği olan bir enerji kaynağı olması anlamını taşır. Kömür göreceli olarak oldukça kolay ve güvenli depolanabilir bir malzemedir ve sıvı yakıt ve gazdaki gibi sızma ve yayılma problemleri yoktur. Doğru depolanıp, nakledildiği ve kullanıldığı zaman kömürden daha güvenli ve büyük enerji kaynağı yoktur.
Fosil yakıt rezervleri ve fiyatları ilişkisi projeksiyonları, plan dönemi içinde yakıt arzında sınırlama olmayacağı, yeni petrol ve gaz sahalarının ve bunların çıkarılmalarında ileri teknolojilerin bulunacağı varsayımlarına dayandırılmıştır.
Petrol pazarının küresel düzeyde bütünleşmiş olmasına karşın gaz ve kömür pazarları hala bölgesel yapılarını muhafaza etmektedir. Bunun nedeni gaz ve kömürün taşıma maliyetlerinin üretim maliyetlerine göre daha yüksek olmasıdır. Uzun vadede petrol fiyatını petrole olan talep ve mevcut rezervler belirleyecektir.
Temin teknolojilerinde yeni gelişmeler olmaması veya yeni ve beklenmeyen petrol ve gaz kaynaklarının bulunmaması durumunda 2020 yıllarından sonra enerji ithalatına bağımlılık problemleri oldukça ciddi bir sorun haline gelecektir. Yeni ve beklenmeyen petrol ve gaz kaynaklarının bulunması da çok muhtemel görünmemektedir.
2005 / 2010’dan sonra Kuzey Denizi’ndeki üretimin tedrici düşüşü, AB’nin petrol ithalatına bağımlılığının artışına yol açacaktır. Doğal gaz rezerv durumunun daha iyi olması, AB’nin ithalat bağımlılığının hızlı artışına engel olmayacak ve bu bağımlılık, doğal gaz tüketimindeki hızlı artış nedeniyle, 2020 yılı itibariyle üçte iki seviyesine yükselecektir.
AB açısından doğal gaza bağımlılığın artması doğal gaz rezervlerinin yoğun olarak bulunduğu üç ülkeye (Rusya, Cezayir ve Norveç) ve dolayısıyla rekabete açık olmayan bir pazara bağımlı olmak anlamını taşımaktadır.
Gaz temininde özellikle fiziki olarak arzın kesilmesi olan kısa vadeli riskler ile uzun vade riski olan arzın talebi karşılayamaması arasında klasik bir ayırım vardır. Kısa vadedeki riskler; kaza riskleri ve hava koşullarına bağlanmakla birlikte ihraç eden veya transit ülkelerdeki sorunların ortaya çıkması ve nadir de olsa ihraç eden ülkenin hükümetinin kasıtlı davranması olasılıklarıyla da ilişkilendirilebilir.
Arz kesilmesindeki risk kesinti miktarına ve süresine bağlıdır. En yüksek risk uzun süreli kesinti olup, uzun vadeli politik sorun ve belirsizlikler sonucu ortaya çıkabilir ki, bu durum AB tarafından olası görünmemektedir. Politik rejim ve istikrarsızlığı ne olursa olsun, nakit ve yatırımcıları cezbetme ihtiyacı uzun vadeli arz kesintisini engelleyecek bir durum olarak görülmektedir.
Yukarıda bahsedilen risklere çeşitli çözümler bulunmaktadır. Gaz ithal eden Fransa, Almanya, İtalya ve benzeri büyük Avrupa ülkelerinin toplam yıllık tüketimlerinin yüzde 20 ile yüzde 40’ına kadar varan depolama imkânları mevcuttur. Nakil sistemleri arasındaki bağlantılar güçlendirilmekte ve dolayısıyla farklı kaynaklarla diğer sistemler vasıtasıyla yedek imkânların sunulmasının faydaları sağlanmaktadır. İlaveten transit ülke risklerine karşı güzergâh çeşitlendirmesine gidilmektedir (örneğin; Ukrayna transit hattına alternatif olarak Belarus-Polonya-Almanya hattı). Arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi de riskin azaltılması için bir yoldur. Kaynak çeşitlendirmesi için birkaç yıl içinde Mısır, Nijerya, Trinidad ve yeni Orta Doğu ihracatçılarının sıvılaştırılmış doğal gazı arza başlamaları beklenmektedir.
Gaz ithaline yeni başlayan ülkelerde kullanımın yaygınlaştırılması al-ya da-öde sözleşmeleriyle teşvik edilmektedir. Bu tip sözleşmelerin uygulandığı AB ülkeleri Yunanistan ve Portekiz olup, AB’ye aday ülkeler arasında ülkemiz de yer almaktadır.
Uluslararası kömür fiyatlarının ise; petrol fiyatlarından bağımsız kalacağı ve plan dönemi içinde düzeyini koruyacağı beklenmektedir. Bu kararlılığın nedeni Kolombiya, Avustralya, Endonezya, Güney Afrika ve Venezuela gibi kömür üreten ülkeler arasındaki ucuz kömür üretimine yönelik rekabet projeleridir. Çin, Hindistan ve ABD’den oluşan üç büyük kömür tüketici ülke ise artan kömür taleplerini zengin yerli kaynaklardan karşılayacaklardır.
Ülkemiz için ise, elektrik enerjisi üretiminde ithal yakıt sınıfına giren doğal gaz ve sıvı yakıtın plan döneminde fiyat değişimi verileri temin edilememiştir. Ancak, ülkemiz elektrik güç sisteminin ve üretiminin içinde önemli payı olan doğal gazın 1998 yılı fiyatı 165,74 dolar/107 kcal olup, IEA ülkeleri arasında elektrik enerjisi üretiminde ülkemiz en pahalı doğal gaz fiyatı uygulayan ülkedir.
2001 yılında 168,5 trilyon m3 olan dünya doğalgaz rezerv miktarı, 2011 yılında bir miktar artarak 208,4 trilyon m3 olarak gerçekleşmiştir.