Büşra Nur Özcan
MB Üyesi
- Kayıt
- 13 Eylül 2017
- Mesajlar
- 12
- Tepkiler
- 9
- Yaş
- 26
- Meslek
- Metalurji ve Malzeme Mühendisi
- Üniv
- Kocaeli Üniversitesi
Özellikle son yıllarda bilimin üzerinde durduğu, doğrudan ispatlarına rastlanamasa da dolaylı olarak kanıtları artan bu gizemli konu üzerinde sizlere küçük bir yazı hazırlamak istedim. Keyifli okumalar dilerim.
Bir kütleçekim ilkesine dayanan karanlık madde, doğrudan görülebilir olmasa da uzaydaki nesnelere ve ışık ışınlarına etkiyen kütleçekim sebebiyle saptanabiliyor. Örneğin Ay'ın görülemese bile var olduğu çıkarımı, Dünya'ya etkiyen ve yörüngesini kaydıran kütleçekim sebebiyle yapılabiliyor. Bu durum Güneş ve diğer gezegenler arasındaki mesafeden de örneklendirilebilir. Merkür, Güneş'e ortalama 0,38 AB uzaklığıyla (1 AB=150 milyon km) en yakın gezegen olarak bilinir ve kendi etrafındaki bir turu yaklaşık 58 Dünya günüdür. Bu yavaşlık Güneş'in kütleçekim etkisine fazlasıyla maruz kalmasından kaynaklanmaktadır.
İsviçreli gökbilimci Fritz Zwicky, Coma galaksi kümesini incelerken kütleçekimin bu dev galaksi kümesini bir arada tutabilmesi için görünenden daha fazla miktarda kütle içermesi gerektiği sonucuna 1930'lu yıllarda ulaştı. Karanlık madde adını verdiği bu görünmez kütle, galaksi içindeki yıldızların hareketlerini etkiliyordu.
Karanlık maddenin galaksilerde kanıtının görülmesinin aksine karanlık enerji, evrene bir bütün olarak bakıldığında daha anlaşılabilir oluyor. Evren, başlangıcından itibaren genişlemekte ve Büyük Patlama'nın ardından bu genişleme oldukça hızlı gerçekleşiyordu. Ardından zamanla bu genişleme yavaşladı, kütleçekim kuvveti bu yavaşlamanın sebebiydi. Yaklaşık 5 milyar yıl önce genişleme yeniden hızlandı. Gezegenleri birbirinden uzaklaştıran, genişlemeyi hızlandıran, kütleçekim etkisine karşıt bir sonuca ulaştıran karanlık enerjidir.
Evrendeki enerji açığını kapatan karanlık enerji, kozmolojik hesap dengesini sağlamıştır. Evren'in %4'ü normal maddeden (baryonlar), %23'ünün egzotik bir maddeden (baryonlardan oluşmayan), %73'ünün ise karanlık enerjiden oluştuğu bilinmektedir.
Her geçen zaman içinde, hakkında daha fazla bilinmezliğe ulaştığımız bir evrende yaşamak size nasıl hissettiriyor?
Bir kütleçekim ilkesine dayanan karanlık madde, doğrudan görülebilir olmasa da uzaydaki nesnelere ve ışık ışınlarına etkiyen kütleçekim sebebiyle saptanabiliyor. Örneğin Ay'ın görülemese bile var olduğu çıkarımı, Dünya'ya etkiyen ve yörüngesini kaydıran kütleçekim sebebiyle yapılabiliyor. Bu durum Güneş ve diğer gezegenler arasındaki mesafeden de örneklendirilebilir. Merkür, Güneş'e ortalama 0,38 AB uzaklığıyla (1 AB=150 milyon km) en yakın gezegen olarak bilinir ve kendi etrafındaki bir turu yaklaşık 58 Dünya günüdür. Bu yavaşlık Güneş'in kütleçekim etkisine fazlasıyla maruz kalmasından kaynaklanmaktadır.
İsviçreli gökbilimci Fritz Zwicky, Coma galaksi kümesini incelerken kütleçekimin bu dev galaksi kümesini bir arada tutabilmesi için görünenden daha fazla miktarda kütle içermesi gerektiği sonucuna 1930'lu yıllarda ulaştı. Karanlık madde adını verdiği bu görünmez kütle, galaksi içindeki yıldızların hareketlerini etkiliyordu.
Karanlık maddenin galaksilerde kanıtının görülmesinin aksine karanlık enerji, evrene bir bütün olarak bakıldığında daha anlaşılabilir oluyor. Evren, başlangıcından itibaren genişlemekte ve Büyük Patlama'nın ardından bu genişleme oldukça hızlı gerçekleşiyordu. Ardından zamanla bu genişleme yavaşladı, kütleçekim kuvveti bu yavaşlamanın sebebiydi. Yaklaşık 5 milyar yıl önce genişleme yeniden hızlandı. Gezegenleri birbirinden uzaklaştıran, genişlemeyi hızlandıran, kütleçekim etkisine karşıt bir sonuca ulaştıran karanlık enerjidir.
Evrendeki enerji açığını kapatan karanlık enerji, kozmolojik hesap dengesini sağlamıştır. Evren'in %4'ü normal maddeden (baryonlar), %23'ünün egzotik bir maddeden (baryonlardan oluşmayan), %73'ünün ise karanlık enerjiden oluştuğu bilinmektedir.
Her geçen zaman içinde, hakkında daha fazla bilinmezliğe ulaştığımız bir evrende yaşamak size nasıl hissettiriyor?