- Kayıt
- 9 Şubat 2015
- Mesajlar
- 29
- Tepkiler
- 36
- Yaş
- 29
Merhaba arkadaşlar, bize aslında çok basit gibi gelebilir bu soru ama uzun yıllar(asırlar boyunca) bir çok düşünürün ve bilim adamının kafasını karıştırmıştır geceleri gökyüzünün neden karanlık olduğu. Geceleri gökyüzünün karanlık olma sebebi bilim camiasında paradoksa bile sebep olmuştur. Olbers Paradoksu olarak bilinen bu paradoksta Heinrich Olbers isimli bir astronom bu soruya tekrar değinmiştir. Şimdi gündüzleri Güneş var ve ondan gelen ışığın enerjisi geceleri uzak mesafelerden gelen diğer yıldızlardan daha yüksektir, haliyle gündüz aydınlık gece karanlıktır demenizde oldukça haklısınız. Yalnız bilmemiz gereken hususlardan biri o zamanlardaki teknolojinin fazla gelişmemiş olması ve yine buna bağlı olarak güçlü teleskoplara sahip olmayan astronomlar ve bilim adamları evrenin sonsuz ve durağan olduğuna inanıyordu. Eğer bu doğruysa geceleri gökyüzünü incelediğimizde nereye bakarsak bakalım her noktada mutlaka karşımıza yıldız çıkar ve her açıdan bize gelen bu yıldızların ışıkları geceleri aynı gündüz gibi yapar.
Mantıksız gelebilir belki de ama eğer evren durağan ve sonsuzsa bu durum geçerliliğini koruyacaktır yani sonsuz evrende her taraftan gelen yıldız ışıkları dünyaya ulaşarak bir Güneş gibi her tarafı aydınlatabilir. Buna 'Evrende yıldızlararasında bulunan toz halindeki maddeler bu ışıkları soğurarak bize gelmesini engellediği için böyledir.' gibi bir cevapta makul sayılabilir ama zamanla bu maddelerde soğurduğu bu ışığı tekrar yayma durumuna gelecektir haliyle paradoksal durum devam etmektedir.
Olbers oluşan bu paradoksun sebebini statik ve durağan evren fikrindeki hatadan dolayı olduğunu öne sürmüştür. Aslında bir nevi doğru düşünmüştür. Şimdi sorunun çözümüne gelelim. Birincisi evren sonsuz yaşında değildir yani bir başlangıcı vardır. Evren büyük patlamayla başlamıştır ve bunu açıklayan teori de Big Bang teorisi veya büyük patlama teorisidir. İkincisi evrenin sonlu ya da sonsuz olma durumu bizim için bir gerçeği değiştirmez ki o da evren sonsuz dahi olsa bizim için sonludur, evrende hiçbir zaman izleyemeyeceğimiz noktalar bulunacaktır. Sebebi ise evren genişlemektedir ve genişleme hızı sürekli artmaktadır. Sonuç olarak genişleyen bu evrende bir hız limiti vardır: ışık hızı. Saniyede yaklaşık 300.000 km hızla hareket eder ve bize göre muazzam hız olan ışık hızı bile evrende çok küçük kalır buna bağlı olarak bize evrendeki her yıldızın ışığını ulaştıramaz.
Gökyüzüne baktığımızda her yerde değil çok nadir yerlerde yıldıza rastlarız(bu nadirliği yorumlarken dikkatli olmak lazım, gözlemlenebilir evrende yaklaşık 100 milyar galaksi ve her galakside de yaklaşık 100 milyar yıldız vardır ama evren gerçekten büyüktür ve bu galaksilerin arasındaki uzaklıklar milyonlarca ışık yılı uzunluğundadır ve bu uzaklık her zaman artmaktadır). Sonuç olarak gökyüzü gece neden karanlıktır çünkü evren sonsuz değildir, evrenin bir başlangıcı vardır(Big Bang) ve evren durağan değildir, evren genişlemektedir. Buna rağmen bir sorun daha açıkta kalıyor. Big bang teorisi evrenin başlangıcı olan büyük patlamadan sonra uzay çok parlaktı ve ısısı çok yüksekti öngörüsünde bulunur. Bu gün teleskoplarımızı gökyüzüne çevirdiğimizde uzaklardan bize gelen ışıklara bakarak evrenin yaşı hakkında bilgi sahibi ediniyoruz. Yani aslında bir nevi yıldızlara bakarak geçmişe bakıyoruz ama neden o çok parlak uzaya rastlamıyoruz. Görülen uzaydaki tüm noktalar, evrenin o zamanki yüksek ısısı yüzünden güneş yüzeyinden daha parlaktı ve çoğu ışık huzmeleri bir yıldızda sona ermek yerine büyük patlamanın bir kalıntısında sona erdi. Bu ışıkların dalga boyları zamanla büyüdü ve bu dalga boyları şu anda ilk oluştuklarından 1100 kat daha büyüktür. Bu dalga boyunda bir ışığı bizim görmemiz imkansız elbette. Mikrodalga seviyesindeki bu dalgaları iki astronom ekibi bir radyo teleskobuyla keşfetmiştir ve mikrodalga arkaplan ışıması olarak isimlendiren bu olay büyük patlamanın en büyük kanıtlarından biri olarak gösterilir. Michiuo Kaku'nun 'Eğer gözlerimiz bu dalga boylarındaki ışığı görecek dizaynda olsaydı gökyüzüne baktığımızda her zaman büyük patlamayı görürdük.' şeklinde çok tuhaf aynı zamanda heyecanlandırıcı bir açıklaması vardır.
Mantıksız gelebilir belki de ama eğer evren durağan ve sonsuzsa bu durum geçerliliğini koruyacaktır yani sonsuz evrende her taraftan gelen yıldız ışıkları dünyaya ulaşarak bir Güneş gibi her tarafı aydınlatabilir. Buna 'Evrende yıldızlararasında bulunan toz halindeki maddeler bu ışıkları soğurarak bize gelmesini engellediği için böyledir.' gibi bir cevapta makul sayılabilir ama zamanla bu maddelerde soğurduğu bu ışığı tekrar yayma durumuna gelecektir haliyle paradoksal durum devam etmektedir.
Olbers oluşan bu paradoksun sebebini statik ve durağan evren fikrindeki hatadan dolayı olduğunu öne sürmüştür. Aslında bir nevi doğru düşünmüştür. Şimdi sorunun çözümüne gelelim. Birincisi evren sonsuz yaşında değildir yani bir başlangıcı vardır. Evren büyük patlamayla başlamıştır ve bunu açıklayan teori de Big Bang teorisi veya büyük patlama teorisidir. İkincisi evrenin sonlu ya da sonsuz olma durumu bizim için bir gerçeği değiştirmez ki o da evren sonsuz dahi olsa bizim için sonludur, evrende hiçbir zaman izleyemeyeceğimiz noktalar bulunacaktır. Sebebi ise evren genişlemektedir ve genişleme hızı sürekli artmaktadır. Sonuç olarak genişleyen bu evrende bir hız limiti vardır: ışık hızı. Saniyede yaklaşık 300.000 km hızla hareket eder ve bize göre muazzam hız olan ışık hızı bile evrende çok küçük kalır buna bağlı olarak bize evrendeki her yıldızın ışığını ulaştıramaz.
Gökyüzüne baktığımızda her yerde değil çok nadir yerlerde yıldıza rastlarız(bu nadirliği yorumlarken dikkatli olmak lazım, gözlemlenebilir evrende yaklaşık 100 milyar galaksi ve her galakside de yaklaşık 100 milyar yıldız vardır ama evren gerçekten büyüktür ve bu galaksilerin arasındaki uzaklıklar milyonlarca ışık yılı uzunluğundadır ve bu uzaklık her zaman artmaktadır). Sonuç olarak gökyüzü gece neden karanlıktır çünkü evren sonsuz değildir, evrenin bir başlangıcı vardır(Big Bang) ve evren durağan değildir, evren genişlemektedir. Buna rağmen bir sorun daha açıkta kalıyor. Big bang teorisi evrenin başlangıcı olan büyük patlamadan sonra uzay çok parlaktı ve ısısı çok yüksekti öngörüsünde bulunur. Bu gün teleskoplarımızı gökyüzüne çevirdiğimizde uzaklardan bize gelen ışıklara bakarak evrenin yaşı hakkında bilgi sahibi ediniyoruz. Yani aslında bir nevi yıldızlara bakarak geçmişe bakıyoruz ama neden o çok parlak uzaya rastlamıyoruz. Görülen uzaydaki tüm noktalar, evrenin o zamanki yüksek ısısı yüzünden güneş yüzeyinden daha parlaktı ve çoğu ışık huzmeleri bir yıldızda sona ermek yerine büyük patlamanın bir kalıntısında sona erdi. Bu ışıkların dalga boyları zamanla büyüdü ve bu dalga boyları şu anda ilk oluştuklarından 1100 kat daha büyüktür. Bu dalga boyunda bir ışığı bizim görmemiz imkansız elbette. Mikrodalga seviyesindeki bu dalgaları iki astronom ekibi bir radyo teleskobuyla keşfetmiştir ve mikrodalga arkaplan ışıması olarak isimlendiren bu olay büyük patlamanın en büyük kanıtlarından biri olarak gösterilir. Michiuo Kaku'nun 'Eğer gözlerimiz bu dalga boylarındaki ışığı görecek dizaynda olsaydı gökyüzüne baktığımızda her zaman büyük patlamayı görürdük.' şeklinde çok tuhaf aynı zamanda heyecanlandırıcı bir açıklaması vardır.
Son düzenleme: