5000 karaktere sığdırabildiğim kadarıyla BİMER'e yazmışlığım var. İçinde eğitim dışı konudan da bahsetsem, buraya eklemek istedim.
Karşıma çıkan kavram ve değerleri anlamlandırarak yaşamayı seviyorum. Bunu, mecbur olduğumdan değil, sevdiğimden yapıyorum. Örnekle, dinimizin bir gereği olan, önemli değerlerimizden biri namazdır. Namazın çok anlamı var. Aslında birbirlerinden farklı gibi görünen diğer ibadetleri de içinde zaten barındırıyor. Örneğin, yeryüzünde bir araya gelip namaz kılabiliyorsak, bunu ülkemizi savunabildiğimiz için başarabiliyoruz demektir. Aslında namaz kılma konusunda durumumuz, ülkeminiz, ülke değilsek(Sincan-Uygur Özerk Bölgesi gibi) toplumumuzun özgürlük anlamında ahvalini yansıtır. Bir önce ki parantez içinde ki yeryüzü parçasında yaşayan insanların özgür olmadıklarını, serbestçe ve hesap vermeden namaz kılamadıklarını görünce, gece sahura kalkamadıklarını, kalksalar da ışığı açamadıklarını öğrenince ahvallerinin farkına varıyoruz. Namaz değerimizin bir diğer anlamı, namazın kılındığı ibadethanemiz olan Cami çevresinde yaşayan insanların toplanıp, yaratana ibadet etmenin yanı sıra, orada olan veya olmayan bölge ahalisinden insanların, hatta hayvanların, hatta bitkilerin bile sorunlarını görme, tartışma, çözme yerleridir. Hatta kitabımız Kuran'ı Kerim'de bu toplantıların en azından haftada bir yapılması adına Cuma Namazı üzerinde özellikle durulmuştur. Cuma isimli sûre ile bunu görebiliriz. Camiler, sorunu ile gelenin sorunu ile ayrıldığı bir kurum olmaktan acilen çıkarılmalıdır. Müftülüğe halkın cebinden üç beş kuruş toplama merkezi olarak hiç kullanılmamalıdır. Diyanet kapsamında harcamaların da gösterişten uzaklaştırılması neredeyse mecburi bir hal almıştır.
"Karşıma çıkan kavram ve değerleri anlamlandırarak yaşamayı seviyorum. Bunu, mecbur olduğumdan değil de sadece sevdiğim için yapıyorum" ifadelerini kullanmıştım. Mecbur olduğum ne varsa zaten yapmayı reddediyorum. Bu sebeple başarısız bir öğrenciyim. En azından bir çıkış yolu arayışımı sürdürmekteyim. Eğitim meselesi tartışılıyor, gelelim. ASELSAN mühendisleri öldürüldüğünde orta okuldaydım. Görüşlerimi genel olarak en sevdiğim iki öğretmenden biri olan Mehmet KURDAŞ hocam ile paylaşıyordum. Kendisi sosyal bilgiler ve tarih üzerine derslere giriyordu. Orta okulda(6-7-8. sınıflar) ders çalışmama nedenlerimden birisi ve en önemlisi, bilim adamlarının kaydettikleri iyi niyetli gelişmelerin, ülkemiz ve ülkeler karşıtı kullanılabildiği ve böyle bir işleyiş içerisinde bilim ile uğraşmanın boşunalığı gibi düşüncelerimden kaynaklıdır. Anlatılan dersleri takip edip, dinleyip, anlayıp başarılı olabilirdim. Tahtayı göremeyecek kadar bozuk olan gözlerim için bir uzak gözlüğü alıp kullansaydım tabi. Ancak yapmadım. Her ne kadar pişmansam da, o dönemin şartlarında düşüncelerim ve farkındalığım ile kendimle ayrıca gurur duyduğumu söylemeliyim. Eğitimde gerekli en büyük değişim, gençlere amaçlar kazandırmak, amaçlarında yollarını açmak, amaçlarında yollarına istikamet dahilinde fosforlu çizgiler çekmek ve yollarını aydınlatmak şeklinde olacaktır. Finlandiya örneği diyorlar, tamamen karşıyım. Gevşek bir eğitim düzeni kesinlikle ihtiyacımız olmayan bir uygulamadır. Güney Kore gibi ülkeleri eğitimde örnek almanın yanı sıra, liseye her girenin girdiği gibi mezun çıkmasının önüne -kısmen- engeller yerleştirmeliyiz. En önemlisi de, gençleri boğmadan bunu yapmak gerek. Barajı geçenin ek puanlar ile mühendislik kazanabildiği bir ülke, ülke dışında doğru düzgün temsil edilemez ben buna inanıyorum. Önereceğim çözüm, artan teknisyen ve tekniker ihtiyacına da ilaç olabilecek kanaatindeyim. İnşaat teknolojisi bölümü okuyorum, sayısalda zorlanıyoruz. Çözüm meselesine ayrı bir satır başı açarak devam edeceğim.
Bir öğrenci hangi liseye başlarsa başlasın, ÖSYM sınavlarında değerlendirme unsuru olan fizik, biyoloji, kimya, matematik, türkçe, edebiyat, tarih, coğrafya, felsefe derslerini devletin her ders için ayrı ayrı açacağı bir sınavla vermesi gerekir. Bu yöntem öğretmenin başarısını ortaya çıkaracağı gibi, şişirme notların da önüne geçer. Öğretmen kalitesi artar. Üstelik 325 puan aşağısına mühendislik kapıları kapanır çünkü puan yapabilen öğrenci sayısı artar. Bu puanlar göz ardı edilmemeli zira puandan ibaret değiller. Sorunlarla başa çıkabilme yeteneği, özellikle matematik ve fizik ile sağlanır. Beraberinde, mühendislikte matematik 1 ve 2 düzeyleri sıkça kullanılır, limit türev gibi konuları bilmeyen birinden iyi bir mühendis olması beklenemez. İşleyişi aşağıda anlatacağım.
Öğrenci 14'lü yaşlarında lise öğrenimine başlar. 18'ine gelene kadar yukarıda saydığım dersleri alır, verirse mezun edilir. Mezun olan öğrenci liseden aldığı teknisyenlik ve diğer tüm mesleki yetkileri kullanabilir. Devlet sınavlar açar. Bu sınavlar fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi ayrı ayrı günlerde açılır. Müfredat bu sınavlarda öğrenciye soru olarak yansıtılır. Öğrenci derslerden başarı sağlarsa ÖSYM sınavlarına hak kazanır. Sağlayamazsa, bu başarıyı gösterene dek üniversite sınavlarına alınmaz ancak mesleğini yapabilir. Bu başarı kıstasını sağlayamayan öğrenci, lisede söz konusu dersleri 5 üzerinden 4-5 gibi notlar ile geçmiş ise ilgili öğretmen incelemeye alınır. Öğretmene incelemeye alındığı içeriği okul yönetiminden gizli bir kağıt ile bildirilir. Gelecekte yaşanacak süreç ile ilgili de bu kağıtta bilgiler yer alır. Örneğin, öğrenci okulda fizik dersi ortalaması 5 ile geçmiş olsun. Devletin yaptığı sınavdan ise karşılığı 3 olan bir not almış olsun. 3/5=0,6 gibi yöntemlerle hesaplanır, öğretmen başarısını da bu değerler yansıtır. Başarısız ise ders sayısı azalır, maaşı yarıya iner, kısa süre el çektirilir ek formasyon uygulanır, eğitmenin eğitimi etkinlikleri düzenlenir, çeşitli önlemler alınabilir tabi.
Önemli olan, bu sınavlarda başarılı olacak öğrencilerin en azından 300-325 gibi puanları yapmaya hazır olarak sınava girmelerini sağlamaktır. ayrıca eğitmen kalitesi tespiti için de bu çok önemlidir. İsteyin isim vereyim, "eşeği bağlasan dört senede mezun olur gider buradan" diyen nam-ı öğretmenlerimiz vardı. E hayırlısı.
Ek: Lise 1 Tarih kitabında mesela, İyonya konusundan biraz önce 100 yıl Truva Savaşları eklenmeli. Yöntemle(misal isimden yola çıkarak) tarih nasıl araştırılır bu öğretilmeli. Kavimler Göçü, farklı tarihler ele alınarak değerlendirilmeli. Karşılaştırmalı tarih önemli, bu öğretilmeli. Milattan Önce tarih başlangıcından günümüze her 100 yılda değişen Dünya Haritaları öğrencilere dağıtılmalı, Hazar Denizi'nin Kavimler Göçü'ne nasıl etki ettiği, Türklerin yayılmasında nasıl bir etkisi olduğu, Türklerin Anadolu'ya girmesinin nasıl geciktiği, Truva Savaşı Çin sınırından çıkıp kuzey topraklarından Avrupa'ya at ile gidenler ile Romalılar arasında mı yapıldı, 1071'den çok daha önce Keltler(Beyaz Türkler) ile Romalılar kol kola Anadolu'ya Troya(Trakya) üzerinden nasıl girdiler, neden ülke isimlerinin sonu -ye, -ya, -y ekleriyle biter, yakın tarihte Çin'de Türk ve Moğol bölgeleri tarihi gibi bilgileri öğrencilerin öğrenmeye hakları var, bu bizim tarihimiz. İslamiyet nasıl yayıldı, Çin sınırı içinde Türkler ile nasıl iletişim kuruldu, ayrıca Londra'nın eski adı Türkije miydi, neden böyleydi aktarılmalı. İslam ile birlik Türk kimliğine sığınmazsak, biri gider diğeri gelir. Çin ile mücadele edemeyiz. Ural, Altay, Slav nedir, Asya Hint Yunan, 2. Kılıçarslan ülkeyi neden akrabalarına dağıttı bunlar anlatılmalı. olarak sınava girmelerini sağlamaktır. ayrıca eğitmen kalitesi tespiti için de bu çok önemlidir. İsteyin isim vereyim, "eşeği bağlasan dört senede mezun olur gider buradan" diyen nam-ı öğretmenlerimiz vardı. E hayırlısı.