Dünya Engelliler Günü; 1992 yılından bu yana her yıl 3 Aralık’da kutlanmak üzere BM tarafından uluslararası bir gün olarak kabul edilmiştir. Bu günde Dünya çapında gönüllülüğe bağlı olarak organizasyonlar düzenlenmektedir. Bürokrasi ve özel sektör temsilcileri ile birlikte engelli kardeşlerimiz bu güne dahil edilmeye çalışarak etkinlikler düzenlenmektedir.
Bu işin tanımlaması tabii ki. Gelelim işin pratik kısmına. Aslında hepimiz birer engelli adayıyız. Düşünelim neden bu şekilde yazdığımızı?
Dışarıda yürüyoruz, malum havalar soğuk ve karlı buzlu yollarda daha dikkatli olmak için yavaş yavaş da yürüsek kim bilir belki çatıda bir kar yığını birikmiştir ve tam biz geçerken düşüverir. Bir bakmışız felç olmuşuz ve daha 3 gün önce hoplayıp zıplayabilirken şimdi lavabo ya yakınınız olmadan gidemiyorsunuz!
Arabanız da gidiyorsunuz ve yanınızda arkadaşlarınız var. Birkaç numara göstermek istediniz, tehlikeli yapma dedikleri halde dinlemediniz ve aşırı hızla giderken deniz kenarında manzaraya 1-2 saniye dalıp virajı geç gördünüz. Sonuç 1 arkadaşınız artık ebedi hayata gitmiş ve siz diğer arkadaşınız ile rehabilite ve fizik tedavi hastanesindesiniz, arkadaşınızı kurtarmak için bacağını ampute etmişler ve artık konuşma güçlüğü çekiyor, sizin ise aldığınız darbeler ile artık bacaklarınız hareket etmiyor.
Bir inşaat denetlemeye giden iş yeri sahibi ya da mühendis olabilirsiniz. Oradaki personel sizi görünce kafasına güvenlik kasketini geçiriyor. Ve si kızıyorsunuz ve giymeyi unutuyorsunuz. O sırada 6. Kattan bir tuğla parçası kopuyor ve kafanıza isabet ediyor. Artık bundan sonra işe gitmek için evdeki anneniz ve/veya eşinizden destek alıp engelli taşıma aracına binerek yolda gitmeye çalışacak ve alt bezinizi iş yerinde değiştiremediğiniz için utangaç ve sıkılganlık ta çığır açıp isyan edeceksiniz. Son bir tane daha var.
Ya da ilkokulda bir çocuğunuz var. Okulda başarılara imza atmasa da okuluna gidip geliyor ve çalışıyor. Koşuyor oynuyor, sonra bir gün biraz hastalanmış, doktora götürüyorsunuz bir şey yok diyor, eve geliyor hala hasta. tekrar hastaneye götürüyorsunuz yatış yapıyorlar ve 3 gün sonra sapa sağlam hastaneye gelen çocuğunuz yürüyemiyor. Akabinde gece komaya giriyor ve artık konuşamıyor da, yoğun bakım ünitesine alıyorlar. Daha sonra üniversite hastanesine sevk ediyorlar ama hala neden bu halde bilinmiyor. Sonra diyorlar ki, dudak uçuğu virüsünden etkilenmiş. 45 kg çocuğunuz 14 kiloya kadar düşmüş tıpkı afrika belgesellerindeki görünce içimizin kıyıldığı çocuklar gibi. Doktorlar sizden otopsi onayı için kağıt onayı imzalamanızı istiyorlar.
Burada şu soruyu soralım. 7 yaşında erkek bir çocuğu hastanede ölüme mi bırakırdınız (zaten ölmek üzere tesellisi ile) yoksa sonuna kadar mücadele eder miydiniz?.
Tabii ki Annelik iç güdüsü ve çocuk alınıp eve götürülüyor. Ama beklenen son olmuyor. Gayretler ile komadaki çocuk elleri ve ayakları kıvrılan çocuğa pipet ile sıvı gıda ve yoğurt yediriliyor, sonra kollarına kum torbaları konuluyor sıcak banyo küveti içinde 52 gün komada kalan çocuk bir gün “Baba” diyor. Belki normal değil mi diyeceksiniz ama, değil bir mucize gerçekleşiyor. Çocuk konuşuyor. Uzun gayretler ile fizik tedavi süreci hastanelerde Annesi ile geçiyor, Anne ve Babası 7/24 başından ayrılmıyor. Gayretler sonucu artık çocuğun elleri açılmış ve emeklemeye çalışıyor ama bir terslik var. Gözleri artık tam olarak görmüyor, ve bacakları hareket etmiyor. Aile yılmadan ne var ne yok satıp Rus doktorlara gösteriyor. Milyonda bir görülen Ensafelit hastalığı göz sinirlerini ve yürüme sinirlerini beyin kısmında tahrip etmiş. Yapabileceğimiz ve Tıpın yapacağı bir şey yok deniliyor.
Burada şu soruyu soralım kendimize. Bir an Anne ve Baba olsanız ne yapardınız ?.
Kariyer hayatı başarılar ile dolu olan Baba kariyer i bırakıp çocuğuna alternatif tedavi ile çareler aramak için görevini bırakıyor. Ve Ailece Çocuk ile ilgilenmeye devam ediyorlar. Akıl noksanlığı olmayan çocuk tedaviye cevap veriyor ve çalışmayan ayakları çalışmaya zor da olsa koltuk değnekleri ile yürümeye devam ediyor.
Belki şu yazıları okurken, ne kadar iç karartıcı yazılar yazmış bunlar da okunur mu diyorsunuz belki hikaye yazmış diyorsunuz ama bunu diyenler çok yanılıyor.
Bu son hikaye tamamen gerçek. Keşke olmasaydı diyorsunuz ama hayatın size ne sürprizler hazırladığını bilemezsiniz. Evet hasta olduğu zaman 7 yaşında olan ve 29 senedir gözleri tam görmeyen koltuk değnekleri ile yürümeye çalışan ve buna rağmen hayata küsmeyen ve hala gülebilen nice engellilerden birisi olan kardeşim Olcay. (Fenerbahçe yenilmediği sürece :D)
Olcay hazırlanmış ve hastaneye kontrol için gidecek.
Şimdi de kendinize şunu sormanızı istiyorum.
Bir an için empati yapıp gözü görmeyen ve yürüyemeyen birini hayal edelim. Ne kadar dayanabilirsiniz?
Olması gereken toplu taşıma araçları.
Engelli asansörü ve onu kullanan engelliler !!!
Ben bu yazıyı duygu sömürüsü yapmak için yazmadım. Bu yazıyı sadece ülkemizde engelli olup da yakınları tarafından sokağa atılan ya da yakınları olmadığı için kendi başlarına bakmaya çalışan ve hayatlarını sürdürmeye çalışan engelli kardeşlerimiz için yazdım.
Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığınca; Gerek evde bakım hizmetleri ile sürekli olarak kontrol altında teşhis ve tedavi kontrolleri yapılıyor, Fizik tedavi hizmetlerinden faydalanılıyor. İsteyen engelliler için 2022 yasa ile engelli aylığı bağlanarak en azından bir harçlık olarak engelli kardeşlerimize destek veriliyor, isteyen ailelere evde bakım maaş adı altında belli bir oranda destek veriliyor ve aileler bir nebze olsun rahatlatılmaya çalışılıyor.
Cumhurbaşkanlığı Kamu Spotu
Son olarak şunu demek istiyorum.
Kanunlar uygulanmadığı müddetçe sadece kitaplarda yazılı kalırlar. Asıl kanun vicdanımız dır. Ve bizi doğruyu yapana kadar bizi asla ve asla rahat bırakmayacaktır.
Saygılarımla.