Büyük depremler öncesinde gökyüzünde beliren garip ışıkların sebebi nedir? Doğal fenomenler içinde en korkutucu olanlardan biri deprem ışıkları. Onlara neyin sebep olduğu bilinmiyor. İtalyan fizikçi Cristiano Ferugia bu konudaki verileri derlediğinde, gözlemlerin M.Ö. 2000’li yıllara kadar uzandığını gördü.
Çok uzun bir zaman boyunca yerbilimciler tarafından dikkate alınmamış olsalar bile artık bu konuda yürütülen ciddi bilimsel araştırmalar mevcut. Çünkü 1966 yılında Japonya’daki Matsushiro depreminde fotoğraflanarak belgelenmiş, gerçek oldukları görülmüştü.
Deprem ışıkları birbirinden farklı şekil ve renklerde olabiliyor. Bazen gökkuşağı renklerinde ve gökyüzüne yayılmış olarak, kimi zaman renkli küreler halinde ya da titreşen ışıklar şeklinde görüldükleri oldu. Ortaya çıktığı bölgeler de tıpkı renk ve şekilleri gibi değişken. Örneğin depremin merkez üssünden 400 kilometre uzaklıkta belirdiği de oluyor. Geçtiğimiz yıllarda öne sürülen bir teoriye göre, ışıklar sadece depremin bazı tabakaları birbirinden kopararak ayırdığı durumlarda, bu nedenle oluşan yarıkların üzerinde ortaya çıkıyor. Genelde sadece birkaç saniye süren bu garip ışıkların anlaşılması, hayvanların depremi önceden sezebiliyor olmalarının ya da bazı insanların depreme saniyeler kala şiddetli baş ağrıları yaşamasının sebebini de açıklayabilir.
Deprem ışıkları ile ilgili en iyi açıklama
Geçtiğimiz yıllar boyunca konuyu açıklamaya yönelik birçok teori öne sürüldü. Fakat zaman içinde hepsinin kusurlu olduğu anlaşıldı. 2003 yılında NASA fizikçisi Dr. Friedemann Freund, konuyu araştırmak için laboratuvar deneyleri yapmaya karar verdi. Freund, ışıkların bazı kayalardaki elektrik aktivitesinden kaynaklandığını söyleyen bir teoriyi test etti. Bunlar bazalt kayalar ve gabro denilen silikatlı siyah volkanik taşlar. Fizikçi, depremlerin ardından oluşan şok dalgalarının, silikon ve oksijen içeren mineraller üzerinde etkili olduğunu, elektriksel özelliklerini değişime uğratarak akımı iletip ışık yayacak duruma getirdiğini söylüyor. Bazı durumlarda bazalt ve gabrolar, zamanla soğuyan magmalardan oluştukları için yüzeyden yaklaşık 100 kilometre derinliğe dek uzanabiliyor. Freund, bu nadir rastlanan ışıkların, böyle bir yapıya sahip kayalar nedeniyle, deprem sırasında derinlerde başlayan bir süreçle ortaya çıktığını düşünmekte. Araştırması, ışıkların depremlerden 1 hafta önce bile görülebileceğini göstermekte. Ancak örneğin 2007 yılında Peru’da yaşanan depremde bu fenomen ufukta beliren titrek ışıklar olarak ortaya çıkmıştı ve kayalarla bir bağlantısı yoktu. Dolayısıyla teorinin tüm deprem ışıklarını açıklayamadığı ortada.
ABD’nin New Jersey eyaletindeki Rutgers Üniversitesi fizikçilerinden Troy Shinbrot, üç farklı malzeme kullanarak deprem bölgelerinde oluşan mekanizmanın bir benzerini yarattı. Plastik bir disk, cam parçacıkları ve una benzeyen organik tozları kullandığı deneyinde, bunun nasıl olduğu anlaşılamamış olsa da dışarıdan fiziksel güç uygulandığında tüm bu malzemelerin elektrik gerilimi ürettiğini gördü. Yani mutfakta kullandığınız sıradan bir plastik kabın içine un döküp, ağzını kapattıktan sonra ters çevirdiğinizde, un aşağıya doğru hareket ederken 100 volt civarında elektrik üretmiş oluyor. Shinbrot, “Bildiğimiz hiçbir mekanizma bunu açıklayamıyor. Görünen o ki fiziğe dair yepyeni bir durum keşfettik ’’ diyor. Bu araştırmanın sonucu, elektriğin hiç ummadığımız malzemelerde bile ortaya çıkabileceğini ve henüz anlayamadığımız şekillerde oluşabileceğini gösterdi. Tıpkı şimşeklerin bulutlardaki elektrik yükünün artışıyla oluşuyor olması gibi, deprem ışıkları da yerdeki elektrik yükünün artmasıyla meydana geliyor olabilir. Dolayısıyla bu yeni keşif, ışıkların sadece tabakaların ayrıldığı yerlerde oluşuyor olabileceği teorisini de desteklemiş oldu.
SONUÇ: Kısmen çözüldü.
Bilim dünyası, Friedemann Freund’un teorisinin bazı deprem ışıklarını açıklayabildiğini ancak Peru örneğindeki gibi durumlarda kullanılamayacağını söylüyor. Shinbrot’un keşfiyse ışıkların nasıl oluştuğunun açıklanması konusunda yeni teoriler üretilmesini sağlayabilir. Ancak teorisinin de çözülmeyi bekleyen bazı sırları var. Özetle bu doğal fenomenin anlaşılması için bulmacanın eksik parçalarını tamamlamamız gerek.