Thomas Young 1805 yılında ışığın, dalga özelliğini taşıyan bir profile sahip olduğunu kanıtlamak üzere bir deney gerçekleştirdi. Çift yarık deneyi (EN: Young’s two Slits Experiment) olarak adlandırılan bu deneyde Young, dönemindeki şartlar gereği istenilen özelliklere sahip tek renkli lazer kaynağı olmadığından güneş ışınını ışık kaynağı olarak kullanmıştır. Bu tercihin sebebi ise şu şekilde açıklanabilir; eğer kullanılan ışın kaynağı içerisindeki dalgalar farklı dalga boylarına sahip olurlarsa yarığa ulaşım süreleri farklı olacağından meydana gelen girişimlerde kaymalar oluşacaktır. Deneye tekrar dönecek olursak; ışık kaynağından çıkan ışın süzmeleri çift yarıktan geçirilmek sureti ile bu yarıkların arkasına yerleştirilen ekrana düşürülmüş ve sonuç olarak kimsenin beklemediği bir görüntü elde edilmiştir.
Deneyin sonucunda elde edilen görüntüde çift yarıktan geçen ışın hüzmeleri gözlem ekranının üzerinde aydınlık ve karanlık bölge olarak ifade edilen noktaları oluşturmuşlardır. Thomas Young, meydana gelen aydınlık noktaların, (ışığın bir dalga modeli olduğunu varsayarak) dalgaların tepe noktalarının birleşmesiyle, karanlık noktaların ise tepe ve çukurların girişimiyle meydana geldiğini savunmuştur.
Peki, elinde bir tek ışın kaynağı olmasına rağmen, Thomas Young sanki elinde iki ışın kaynağı varmış ve bu iki ışın kaynağından çıkan dalgaların girişim oluşturup aydınlık ve karanlık noktaları meydana getirdiğini nasıl iddia etti? Şöyle ki; tamamen aynı fiziksel boyutlara sahip olan yarıklar, ışık içlerinden geçtikten sonra aynı karakteristik özelliklere sahip iki ışın kaynağı gibi davranmaktadırlar. Bu da deneyin doğruluk ve dahi güvenilirlik oranını artıran detaylardan biri olarak kabul görmüştür.
Konunun asıl can alıcı ve ilgi çekici bölümüne gelecek olursak, Thomas Young’un koherent bir ışık kaynağını ile tamamladığı deney aradan belli bir zaman geçtikten sonra aynı düzenekte bir elektron tabancası kullanılarak tekrarlanıyor. Daha önceki yıllarda elektron, proton ve nötronların parçacık olduğu kanıtlanmış olsa da elektron tabancası ile tekrarlanan bu deneyde herkesi şaşırtan bir sonuç elde ediliyor. Elektron tabancasından teker teker gönderilen elektronlar tıpkı bir dalga gibi davranıp ekranda girişim desenleri oluşturuyorlar. Bu desenin Şekil 1’deki gibi düzgün bir profile sahip olmaması araştırmacıların gönderilen elektronun herhangi bir yarıktan rastgele geçtiğini düşünmelerine sebebiyet veriyor. Fakat bu noktada da yanılan araştırmacılar fazlası ile şaşırtıcı bir şekilde gönderilen elektronun iki yarıktan da tek bütün halinde (yani elektron bölünmeden) aynı anda geçtiği kanısına varıyorlar.
Elde edilen bu sonuç klasik fiziğin kurallarına ters düşerken, kısıtlı düşünme yetisine sahip olan insanın aklına şu tezi getiriyor: Bu sonuca göre, bir varlığın aynı anda farklı yerlerde bulunabilmesi mümkün. Bu teorinin ortaya atıldığı dönemde birçok insanın inanç karmaşasına bir nebze olsun ışık tutan bu sonuç, birçok sorunun meydana gelmesine neden olurken bir takım soruların da cevaplanmasına yardımcı olmuştur. Örneğin, kişisel manada ‘can alıcı meleğin’ aynı anda yüzlerce hatta binlerce kişinin ruhunu nasıl teslim aldığını hep merak etmişimdir. Bunun yanı sıra, Astral seyahat olayının günümüz kuramları ile açıklanıp açıklanamayacağını? Ya da içerisinde yaşadığımız evreni yaratan ilahi gücün evrenin her noktasında varlığını nasıl gösterdiğini? Veyahut bazı durumlarda görülen halüsinasyonların mental sebeplerinin yanı sıra fiziksel bir boyutu var mı? Bu tür sorularımın kısmi olarak cevaplanmasını sağlayan bu deney eminim birçok kişiye de kendi sorularını cevaplamak için ilham kaynağı olmuştur.
Son olarak, Young’un çift yarık deneyinin elektron tabancası ile tekrar edildiği deneyde dikkat çeken bir diğer detay da elektronun hangi yarıktan geçtiğini anlamak amacı ile yarıklara gözlemci yerleştirilmesidir. Bir sonraki yazımız da ise bu gözlemci (dedektör) ile elektron arasındaki etkileşimi insan üzerine uyarlamaya çalışacağız.