İnsan denildiğinde zihnimizde canlanan ifadeler, belirli bir başlık altında yansıyan sözcükler ya da bizlere sunulan cümleler şeklinde sınırlı mı olmalıdır? Peki, iradeye sahip olarak diğer varlıklardan ayrı kılınan bizler, varoluşumuzu ve kendi benliğimizi nasıl açıklarız? Hayatını bedeni üzerinden anlamdırmaya çalışan insanlar, içindeki özvarlığı tam olarak bilmeksizin ölmeden önce hayatlarını anlamlı hissedebilirler mi?
İnsan kendini nasıl bir profil altında toplamak isterse istesin, özvarlığını belirli bir kalıp altında toplamak istedikçe kendi kabuğunu sürekli değiştiren salyangoz misali, kimliğini; farklılaşan kişiliklere, sürekli değişen duygulara ve karmaşık düşüncelere bürünmüş bir halde bulacaktır.
Nefes alabildiği kadar canlı kalabildiğini,düşündüğü kadar var olduğunu ve hissedebildiği kadar yaşadığını gözlemleyebilen insanlar, belirli bir tanım altında yaşamak yerine kendilerine yolculuk yapmayı ve son nefeslerine kadar kim olduklarının arayışını sürdürmeyi amaç edinirler. Madalyon’un diğer tarafında bulunan, hayatlarını sadece bedenlerden ibaret olarak gören insanlar, kendi varlıklarını sorgulamaya vakit bulmaksızın Dünya’nın ağırlığını tüm vücutlarında hissedecek şekilde sadece ve sadece bedenlerini taşımakla yetinirler.
Bedenlere hapis olan hayatlar, ruhlarını dinlendirmeye, kendi öz varlıklarını araştırmaya bulamadıkları vakitleri genel de ömürlerinin son evrelerinde başvururlar. İnsanın son ana kadar beklettiği ve bedenine esir ettiği hayatı, zihnindeki en temel sorunun ayağa kalkmasıyla birlikte “ben kimim?” diyerek tekrardan bir direniş gösterir. Ne zaman eskisi gibi arayışla dolu ne de hayat bu sorunun cevabını keşfedecek kadar uzundur. İnsanlar bedenlerini günümüz Dünya’sının beden üzerinden kurmaya çalıştığı hayata esir etmeden önce kendilerini bulmalı ve hayatlarını anlamdırmalıdırlar. Esir olan bedenlerinizi kurtarabilmeniz temennimle, sorgulayarak kalın…