Hani Fermat, Gauss, Perelman, Newton gibi bilim insanlarını konuştuk ve kafamızda “hiç mi bizlerden biri yok” dediğinizi duydum. Başlıktan da anlaşılacağı gibi Ali Kuşçu. Matematiği, Astronomiyi hınca hınç çalışan, araştıran ve üretken biri. Genel anlamda 1403 yılında Semerkand taraflarında doğduğu, 1474 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybettiğini bilmemiz gerekiyor. Timur İmparatorluğunun sultanı Uluğ Bey’in kuşları ile ilgilendiği için ailesi ona “Kuşçu” lakabı verdi ve tarihe bu isimle geçti.
Ali Kuşçu’nun matematiğe karşı olan ilgisi küçük yaşlarda artmış ve bu ilgi kendisini Gıyaseddin Cemşid gibi bir dehadan ders almasına olanak sağlamıştır. (Gıyaseddin Cemşid ondalık kesirleri keşfeden ve işlem yapan bir matematikçidir). Bu matematik dersleri sonrası ise astronomi ile ilgili önemli dersler de almaktaydı. Fakat bu dersler, aldığı bilgiler yeterli olmuyordu. Ne yapıp ne edip Kirman’a (İran’da bir şehir) gitmek istiyordu. Fakat içinde bir korku vardı. Uluğ Bey’den izin alması gerekir ama Uluğ Bey’in “bizim öğrettiğimiz bilgiler sana yetmedi mi?” gibi bir ifade ile karşı karşıya kalmaktan korkuyordu. Yine de cesaretli oluşu bunlara engel olmayıp sessizce Kirman’a gitti.
Fakat araştırmacıların kafasında bir soru vardı. Kirman’da o dönemde ne rasathane, ne de astronomi üzerinde çalışan bir alim vardı. (Bu soru için okurun düşünmesi yönündeyim). Ali Kuşçu’nun kimseye haber vermeden kayboluşu Uluğ Bey ve ekibi tarafından endişeli bekleyişe dönüştü. Kendisinin de kararı üzerine kaldığı süreyi yeterli görerek tekrar Semerkand’a döndü. Vakit kaybetmeden hocası Uluğ Bey’in huzuruna gelir. Şimdi burada sizlere özel bir bilgi paylaşmak istiyorum.
Ali Kuşçu, Uluğ Bey’den özür dileyince kendisine “Senin özürünü bir şekilde kabul ederim” der. O şart ne öğrendiği ve ne hediye getirdiği yönündedir. Öğrendiği şey ne? (Okura bir soru daha yönelttim. Bu soru aslında yukarıda sorduğum sorunun aynısıdır)
Uzun Hasan Doğu’da büyük bir devlet kurdu ve ilim ve fennin o kadar önem veriyordu ki söz ile kalmayıp her tarafa astronomi merkezi, medrese, imarathane gibi yapılar yaptı. Birçok alime ülkesinde dersler vermesi için mektuplar yolladı. Amacı ülke sınırları içinde bilim yapmaktan başka bir şey değildi.
Peki Ali Kuşçu tarafında ne oluyordu? 1449 tarihi civarı Uluğ Bey, oğlu tarafından öldürülünce Ali Kuşçu ülkede bazı yaşam sıkıntısına düştü. Çünkü Ali Kuşçu, Uluğ Bey’in öğrencisi ve çok değer verdiği bir insandı. Bunun üzerine Ali Kuşçu Tebriz’e geldi fakat burda fazla kalmadan yukarıda bahsi verilen Uzun Hasan’ın teklifine karşılık İstanbul’a gider. Dönem Fatih Sultan Mehmet’in devri olduğu için, Fatih Sultan Mehmet Ali Kuşçu’nun bilgisine hayran kalır ve onu çok güzel ağırlar. Bunun üzerine elçilik teklif edilir, elçi olur. Fatih Sultan Mehmet yaptığı seferlerin birçoğuna Ali Kuşçu’yu da yanına almıştır. Boş vakitlerde bilimsel sohbetler yaptığı, gece ay ile ilgili bilgiler verdiği kaynaklarda yer almaktadır.
Ali Kuşçu, Uzun Hasan’dan izin isteyip kendisinin tekrar İstanbul’a döneceği sözünü verdikten sonra Tebriz’e gider. Bir müddet orada kalır. Orada kaldığı sürelerde yazdığı kitabı biraz daha notlar ekleyerek genişletmiştir. Tekrar İstanbul’a geldiğinde o kitabı Fatih’e hediye olarak vermiştir. O kitap şimdilerde ise Ayasofya müzesindedir. Ali Kuşçu yazdığı kitaplar o dönemde medreselerde okutulmuştur. (Kitapları aşağıda vereceğim) Ayrıca şiirler yazmış, felsefe ile de yakından ilgilenmiştir.
Ali Kuşçu Eserleri
• Risale-i fi’l Hey’e (astronomi)
• Şerh-i Tici Uluğ Bey (astronomi)
• Risale-i fi’l Fethiye (astronomi, Risale-i fi’l Hey’e adlı eserinin Arapçasıdır)
• Risale fi’l Muhammediye (matematik, cebir ve hesap)
1474 yılında ise İstanbul’da vefat etmiştir. Ruhu şad olsun.