Carl Sagan.. Çocukluğumun geçtiği 80’li yıllardaki idolüm, hayranlık duyduğum örnek yaşam ve örnek bilim insanı. Tüm fotoğraflarında, neredeyse o güne kadar hiç kimsede görmediğim güvene gark olmuş, tebessüm eden ve çoğumuzun içinde gizli kalmış yaşama sevincini açığa vuran bir yüz ifadesi ve ses tonu..
Pek çok bilim insanı hayatımız boyunca, araştırmaya meraklı, sabırlı, kararlı, hayalperest, maceracı, tarafsız, objektif, özgüvenli ve güzel ahlak sahibi olunmasına ilişkin ilham verici sözleriyle hemen hepimizi etkilemiştir. Ancak diyebilirim ki benim üzerimde hiç birinin tesiri Carl Sagan kadar olmamıştır.
Carl Sagan, 9 Kasım 1934 de Brooklyn’de doğmuş ünlü bir gökbilimcidir. Musevi bir ailenin oğludur. 1955 yılında Chicago Üniversitesini bitirdi ve astronomi üzerine doktora yaptı. İlk olarak, o yılların popüler projesi Mariner’de çalışarak çeşitli alanlarda projeye katkıda bulundu. 1962 yılındaki Mariner 2 projesinin başarıyla tamamlanmasından sonra, Sagan’ın gezegenle ilgili teorilerinin ne kadar isabetli olduğu ortaya çıkmış oldu.
Harvard Üniversitesindeki görevinin ardından profesör olduğu Cornell Üniversitesinde etkin görevlerde bulundu ve Güneş Sistemi araştırmalarını içeren ve insansız bir uzay aracıyla gerçekleştirilen önemli bir görevi yürüttü.
Tasarımında da etkin bir şekilde çalıştığı ünlü ‘Voyager Altın Kaydı’ (VGR) projesi O’nun çok üzerinde durduğu ‘evrensel ve değişmez bir mesaj koyma’ fikrinin gerçeğe dönüşmesini sağladı.
VGR gerçekten de altından bir plaktır ve Voyager sondalarının üzerine yerleştirilerek 1977 yılında uzaya gönderilmiştir. Sagan ve ekibi akarsu, fırtına, gök gürültüsü, hayvan sesleri gibi doğaya ve yeryüzüne ait sesler ve toplamda 115 görüntüyle birlikte, farklı popülasyondan ve farklı dönemlerden müzikleri ve de 55 farklı lisanda selamlama sözcüklerini içeren ses kayıtlarını sistem üzerine işledi. VGR’nin nihai amacı, yolculuk boyunca rast gelebileceği muhtemel yeni uygarlıklara dünyadaki yaşamdan temel izler sunmaktı. Proje o yıllarda bilim dünyasında ve uluslar arası siyasi camiada büyük ses getirmiştir.
Carl Sagan, Güneş Sistemi ile ilgili pek çok bilimsel araştırma yapmıştır. Titan ve Europa uydularının yüzeylerinin altında okyanus bulunabileceğini ilk kez ortaya atan bilim insanıdır. Onun görüşlerinin ne kadar isabetli olduğu, günümüz uzay keşifleri sayesinde kesin bir şekilde anlaşılmıştır.
Sagan, Dünya dışındaki akıllı yaşam formlarınca gönderilebilecek muhtemel sinyallerin dinlenmesi için de radyo teleskop alıcılarının kullanılmaya başlanmasına ciddi katkılarda bulunmuştur. Kendisi, Dünya Dışı Zeki Yaşamı Araştırma (SETI) projesinin yönetim kurulu üyesi olarak uzun yıllar görev yapmıştır.
Sagan’ın hareketli kişiliği ve fikirlerini isabetle ifade etme konusundaki yeteneği, ulaşabildiği kitlelerin, evreni ve yaratılışı daha iyi anlayabilmelerine imkan tanımıştır. 1980 yılında hazırlamış olduğu ünlü ‘Cosmos’ belgeseli evrenbilimin ve astrofiziğin, bilim çevrelerinin dışına çıkarak büyük halk kitlelerince ilgi görmesini ve neredeyse günlük hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelmesini sağlamıştır. Bu ilginin asıl kaynağı, Sagan’ın izleyenlere ilham veren, anlatım özgünlüğüdür.
5.Eylül.1977’de NASA tarafından fırlatılan uzay aracı Voyager-1 14.Şubat.1990’da esas görevini tamamlamıştı. Carl Sagan, son olarak uzay aracının tüm gezegenleri fotoğraflaması talimatını verdi.
Voyager-1 Neptün sınırını geçtikten hemen sonra, 20 milyar kilometreden fazla bir mesafeden dünyanın belli belirsiz bir siluetini fotoğraflamayı başardı. Ucu bucağı belirsiz soğuk evrenin bir yerlerinde, dev boyutlu bulutsuların arasında asılı haldeki minik gezegenimizi görüntüleyen bu resme Sagan ‘Soluk Mavi Nokta’ ismini verdi.
Yazımı, Sagan’ın dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü görüntülerinden olan bu fotoğraf üzerine yazdığı o eşsiz ve anlamlı sözleriyle bitirmek isterim ;
“O nokta burası. Yuvamız. O, biziz.
Üzerinde, sevdiğiniz herkes, tanıdığınız herkes, adını duyduğunuz herkes, gelmiş geçmiş bütün insanlar, kendi hayatlarını yaşadı. Her neşemiz ve ıstırabımız, binlerce din, ideoloji ve ekonomik doktrin, her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve her korkak, uygarlığı kuran ve yıkan herkes, her kral ve her köylü, aşka düşmüş her genç çift, her anne ve her baba, umut dolu her çocuk, her mucit ve her kaşif, her bir ahlak hocası, her bir yolsuz politikacı, her süperstar, her büyük lider, her aziz ve her günahkâr, türümüzün tarihindeki herkes… burada yaşadı. Güneş ışınlarına asılı duran bir toz zerreciğinin üzerinde…
Dünya, engin bir sahnenin çok küçük bir parçası.
Bütün o imparatorlar, generaller ve diktatörler tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün. Onlar ki zafer anlarında, ufacık bir noktanın çok küçük bir kısmının ‘anlık’ hakimleri olabildiler. Yaşattıkları sonsuz zulmü düşünün…
Bu noktacığın bir köşesini mesken tutmuş sakinlerin, başka bir köşesinde, başka sakinlere yaptıkları zulmü düşünün. Ne çok yanlış anlaşılma yaşadılar. Birbirlerini öldürmeye ne kadar meraklıydılar. Nefretleri ne kadar büyüktü…
Tavrımız, kendimizi önemli sanışımız, evrende ayrıcalıklı olduğumuz yanılgısı, bu soluk mavi noktada sınava tabi tutuluyor.
Gezegenimiz, onu çevreleyen geniş kozmik karanlıkta yapayalnız bir nokta.
Bu enginlikte, bu önemsizliğimizde, bizi kendimizden kurtaracak yardımın, başka bir yerden gelebileceğine dair bir işaret yok. Dünyamız, şimdiye kadar yaşama ev sahipliği yaptığı bilinen, tek gezegen. Türümüzün göç edebileceği başka bir yer yok. En azından yakın gelecekte. Ziyaret etmek mümkün. Yerleşmek, henüz değil…
Hoşunuza gitsin gitmesin, şu an için dünya, barınabileceğimiz tek yer.
Astronominin, tevazu öğrettiğini ve karekteri şekillendirdiğini söylerler. İnsanın ahmakça kibrini, bu uzak görüntüden daha iyi temsil eden bir şey olacağını sanmam. Bence bu, sorumluluğumuzun altını çiziyor. Birbirimize karşı daha nazik olmalı ve bu soluk mavi noktayı koruyup el üstünde tutmalıyız.
“Bildiğimiz tek yuva, o…”
CARL SAGAN- Soluk Mavi Nokta (Pale Blue Dot) 1994